Bu evin sağlam bir temeli vardır.
- This house has a solid foundation.
Kolonlar sağlam bir temel sağlamaktadır.
- Columns provide a solid foundation.
Bu iddialar bir bilimsel dayanaktan yoksun.
- These claims lack a scientific foundation.
Dan eski kütüphanesini iyileştirmek için yerel vakıflardan fon aldı.
- Dan received funds from local foundations to improve his old library.
Bu İncil, Avustralyalı bir vakıftan geldi.
- This Bible came from an Australian foundation.
O, vakıf adına araştırma yapmak için bir burs kazandı.
- He was awarded a scholarship to do research for the foundation.
Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
- So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
The foundation of his institute has been wrought with difficulty.