Oraya gitmeye çok hevesli.
- He is very eager to go there.
Bu yol sizi oraya götürür.
- This road leads you there.
Yıllar önce orada bir kale vardı.
- There was a castle here many years ago.
O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- He often eats breakfast there.
Parkta kuşlar burada şurada ötüyorlar.
- Birds are singing here and there in the park.
Şurada gazete okuyan adam benim dayım.
- The man reading a paper over there is my uncle.
O yerde birçok insan kalıntısı vardı.
- There were a lot of human remains in that place.
Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var.
- In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
İnternette Tatar dilinde çok az site vardır.
- There are few sites in the Tatar language on the Internet.
O konuda hiçbir sorun yoktu.
- There was no question about that.
O konuda hiçbir şüphe yok.
- There's no doubt about it.
Biz oradaki masada oturabilir miyiz?
- Can we sit at the table over there?
Oradaki erkek çocuk Tom'un erkek kardeşi olmalı.
- That boy over there will be Tom's brother.
Bu işte bir bit yeniği var.
- There's something fishy going on.
Her işte bir ölçüde stres vardır.
- There's a degree of stress in every job.
Oralarda bir yerde bir çay molası verelim.
- Let's have a tea break somewhere around there.
Yarın Kaşgar'a ya da oralarda bir yere varabilirim.
- I might arrive in Kashgar or somewhere thereabouts tomorrow.
Oh, buyur bakalım. Gördün mü? Tam olacağını söylediğim gibi oldu. Şimdi git ambulans çağır.
- Oh, there you go. See? It happened exactly like I said it would. Now go call the ambulance.
Orada birini gördün mü?
- Did you see anybody there?
Hazine için orayı burayı kazdılar.
- They dug here and there for treasure.
Unzen dağı öylesine güzel bir yer ki birçok insan orayı ziyaret eder.
- Mt. Unzen is such a nice place that many people visit there.
You get it ready; I'll take it from there.