Определение tepeli в Турецкий язык Английский Язык словарь
- hooded
- peaked
- crested
- tufty
- humpy
- tufted
- crested (bird)
- humped
- pileated
- tepe
- hill
The hill used to be covered in snow.
- Tepe karla kaplı olurdu.
The royal palace was built on a hill.
- Kıraliyet Sarayı bir tepenin üstüne yapıldı.
- tepe
- peak
Mount Everest is the world's highest peak.
- Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.
Denali is highest peak in North America.
- Denali Kuzey Amerika'da en yüksek tepedir.
- tepe
- top
We climbed to the top of Mt. Fuji.
- Fuji
Everyone knows that he worked hard to get to the top of the company.
- Şirketin tepesine gelmek için, onun sıkı çalıştığını herkes biliyor.
- tepeli akbaba
- condor
- tepeli arı şahini
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: kartalgiller) oriental honey-buzzard
- tepeli ağaçkakan
- pileated woodpecker
- tepeli baykuş
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: baykuşgiller) [syn.: tepeli baykuş, kulaklı orman baykuşu] long-eared owl
- tepeli baştankara
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: baştankaragiller) crested tit
- tepeli baştankara
- crested tit
- tepeli dalgıç
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: batağangiller) [syn.: tepeli dalgıç, elmabaş, tepeli batağan, bahri] great crested grebe
- tepeli devekuşu
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: Casuariidae) cassowary
- tepeli guguk
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: gugukgiller) great spotted cuckoo
- tepeli karabatak
- shag
- tepeli karabatak
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: karabatakgiller) European shag
- tepeli meke
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: sutavuğugiller) crested coot
- tepeli olma
- hilliness
- tepeli pelikan
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: pelikangiller) Dalmatian pelican
- tepeli sumru
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: sumrular,denizkırlangıcıgiller) lesser crested tern
- tepeli tarlakuşu
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: tarlakuşugiller,toygarlar) [syn.: tepeli tarlakuşu, tepeli toygar] crested lark
- tepe
- {i} tip
What you see above the water is just the tip of the iceberg.
- Suyun üstünde gördüğün şey sadece buz dağının tepesi.
That's only the tip of the iceberg.
- O sadece buz dağının tepesi.
- tepe
- {i} ridge
The tower occupied a prominent spot on the ridge.
- Kule tepede önemli bir yer işgal etti.
- tepe
- hood
- tepe
- {i} head
He fell head over heels into the water.
- O suya tepetaklak düştü.
The boy next door fell head first from a tree.
- Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.
- tepe
- {i} fell
He fell head over heels into the water.
- O suya tepetaklak düştü.
The boy next door fell head first from a tree.
- Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.
- tepe
- {i} rise
- tepe
- comb
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.
- tepe
- jebel
- tepe
- brow
- tepe
- djebel
- tepe
- corona
- tepe
- mound
- tepe
- tuft
- tepe
- topping
- tepe
- mount
Mount Everest is the world's highest peak.
- Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.
Look at the mountain whose top is covered with snow.
- Tepesi karla kaplı olan dağa bak.
- tepe
- crest
The surfer tried to ride the crest of the wave.
- Sörfçü dalganın tepesinde gitmeye çalıştı.
- tepe
- {i} down
Nick looks down on anyone who comes from a rural area.
- Nick kırsal alandan gelen birine tepeden bakıyor.
He never looks down upon others.
- O, asla diğerlerine tepeden bakmaz.
- tepe
- crown
- tepe
- topknot
- tepe
- {i} roof
Dan jumped onto the roof of a passing train.
- Dan geçen bir trenin tepesine atladı.
- j zo. tepeli baykus; kulakli orman baykusu
- zo j. Crested Owl, Long-eared baykusu
- tepe
- vertex
- tepe
- the hill
- ak tepeli kuyrukkakan
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: karatavukgiller) white-crowned black wheatear
- avustralya tepeli papağan
- (Hayvan Bilim, Zooloji) cockatoo
- dokuz tepeli
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: zambakgiller,zambakiye) [syn.: dokuz tepeli, akçöpleme, beyaz boynuz otu] white hellebore
- sivri tepeli
- peaky
- sivri tepeli
- spired
- sivri tepeli
- spiry
- sivri tepeli dalga
- (Askeri) chopping waves
- sivri tepeli kemer
- ogive
- sivri tepeli kule
- pinnacle
- sivri tepeli yumuşak kep
- (Askeri) cap, peaked, soft
- tepe
- (Konuşma Dili) the space right beside one: Tepemde dikilme öyle! Don't stand here breathing down my neck!
- tepe
- apex
- tepe
- crown, topmost part (of one's head)
- tepe
- crest, crown (of a bird)
- tepe
- height
I just finished reading Wuthering Heights.
- Ben Uğultulu Tepeler'i okumayı yeni bitirdim.
I just finished reading Wuthering Heights.
- Ben sadece Uğultulu Tepeler'i okumayı bitirdim.
- tepe
- (Matematik) vertex
- tepe
- eminency
- tepe
- eminence
- tepe
- hump
- tepe
- cap
- tepe
- hill; top; summit, peak; crest
- tepe
- top, top part: ağacın tepesinde at/in the top of the tree/on top of the tree
- tepe
- apical
- tepe
- (Hukuk) climax
- tepe
- dome
- tepe
- knap
- tepe
- (Anatomi) collis
- tepe
- sinciput
- tepe
- barrow
- tepe
- eminencecy