The royal palace was built on a hill.
- Kıraliyet Sarayı bir tepenin üstüne yapıldı.
The hill used to be covered in snow.
- Tepe karla kaplı olurdu.
Can you see that mountain with the snow-covered peak?
- Tepesi karla kaplı olan şu dağı görebiliyor musun?
Mount Everest is the world's highest peak.
- Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.
She's too short to reach the top.
- O, tepeye ulaşamayacak kadar çok kısa.
We climbed to the top of Mt. Fuji.
- Fuji
The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
The tower occupied a prominent spot on the ridge.
- Kule tepede önemli bir yer işgal etti.
The surfer tried to ride the crest of the wave.
- Sörfçü dalganın tepesinde gitmeye çalıştı.
Mount Everest is the world's highest peak.
- Everest Dağı Dünyanın en yüksek tepesidir.
At last, they reached the top of the mountain.
- Sonunda, onlar dağın tepesine ulaştı.
What you see above the water is just the tip of the iceberg.
- Suyun üstünde gördüğün şey sadece buz dağının tepesi.
It's the tip of the iceberg.
- Bu, buzdağının tepesi.
He looked at her from head to foot.
- Tepeden tırnağa ona baktı.
He fell head over heels into the water.
- O suya tepetaklak düştü.
He never looks down upon others.
- O, asla diğerlerine tepeden bakmaz.
Nick looks down on anyone who comes from a rural area.
- Nick kırsal alandan gelen birine tepeden bakıyor.
I just finished reading Wuthering Heights.
- Ben sadece Uğultulu Tepeler'i okumayı bitirdim.
I just finished reading Wuthering Heights.
- Ben Uğultulu Tepeler'i okumayı yeni bitirdim.
Dan jumped onto the roof of a passing train.
- Dan geçen bir trenin tepesine atladı.
He fell head over heels into the water.
- O suya tepetaklak düştü.
The boy next door fell head first from a tree.
- Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.