He represented his class at the meeting.
- Toplantıda kendi sınıfını temsil etti.
He represented our company at the conference.
- Konferans sırasında şirketimizi temsil etti.
The only reason for the existence of a novel is that it does attempt to represent life.
- Bir romanın varlığının tek nedeni hayatı temsil etmek için girişimde bulunmasıdır.
This figure is supposed to represent Marilyn Monroe, but I don't think it does her justice.
- Bu figürün Marilyn Monroe'yu temsil ettiği varsayılır, ama onun adaletini temsil ettiğini sanmıyorum.