temelsiz

listen to the pronunciation of temelsiz
Турецкий язык - Английский Язык
unfounded
unsubstantial
(Politika, Siyaset) idle
groundless

You're wasting your energy. Your complaint is groundless. - Enerjini harcıyorsun. Şikayetin temelsiz.

built on sand
fallacious
footless
insubstantial
unfounded, baseless, groundless
without foundation; unfounded, groundless
without any foundation
ungrounded
impermanent, transitory, transient
baseless

Baseless speculations. - Temelsiz spekülasyonlar.

All of your accusations are baseless. She is innocent, and we will prove that. - Senin suçlamalarının tümü temelsizdir. O masumdur ve biz bunu kanıtlayacağız.

(building) which lacks a foundation
without foundation

The rumor was completely without foundation. - Söylenti tamamen temelsizdi.

temel
basis

This idea is the basis of my argument. - Bu fikir benim iddiamın temelidir.

Compassion is the basis of all morality. - Merhamet tüm ahlakın temelini oluşturmaktadır.

temel
foundation

Columns provide a solid foundation. - Kolonlar sağlam bir temel sağlamaktadır.

Your idea has no foundation at all. - Sizin fikrinizin hiç temeli yok.

temel
{s} basic

This course teaches basic skills in First Aid. - Bu kurs İlkyardımda temel becerileri öğretir.

Let's learn the basic tags in order. - Temel etiketleri sırayla öğrenelim.

temel
base

All of your accusations are baseless. She is innocent, and we will prove that. - Senin suçlamalarının tümü temelsizdir. O masumdur ve biz bunu kanıtlayacağız.

Nothing is more contemptible than respect based on fear. - Hiçbir şey korku temelli saygıdan daha aşağılık değil.

temelsiz bir biçimde
sophistically
temelsiz iddialar
groundless allegations
temelsiz iddialar
unfounded allegations
temelsiz iddialar
baseless allegations
temel
essential

I must spend the money remaining to me only for essential things. - Bana kalan parayı sadece temel şeyler için harcamalıyım.

Gathering information is one of the essentials of travel. - Bilgi toplamak, gezinin temellerinden biridir.

temel
fundamental

The government must make fundamental changes. - Hükümet temel değişiklikler yapmalı.

Let us turn now to the fundamental issue. - Şimdi temel konuya dönelim.

temel
{s} underlying

We still have to solve the underlying problem. - Biz hâlâ temel sorunu çözmek zorundayız.

temel
{s} elementary

Education shall be free, at least in the elementary and fundamental stages. - Eğitim, en azından ilk ve temel aşamalarda parasızdır.

This is an elementary error of reasoning. - Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.

temel
constitutive
temel
foundation; basis; base; ground, groundwork; main, chief, basic, fundamental, principal, primary, elementary
temel
(Kanun) grounds
temel
ground

The house burned to the ground before the fire truck arrived. - İtfaiye aracı gelmeden önce ev temele kadar yandı.

The party gained ground rapidly. - Parti hızla temel kazandı.

temel
parent
temel
bedrock
temel
{s} staple

Instant noodles are a staple among college students. - Anlık şehriyeler üniversite öğrencileri arasında temel bir yemektir.

Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people. - Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.

temel
basics

We're going to go back to basics. - Biz temel öğelere geri gideceğiz.

Let's start with the basics. - Temel ögelerle başlayalım.

temel
cornerstone

Freedom of speech is the cornerstone of democracy. - Konuşma özgürlüğü, demokrasinin temel taşıdır.

Make solidarity and equal rights the cornerstone of public policy. - Dayanışma ve eşit haklar kamu politikasının temel taşını oluşturur

temel
(Ticaret) structure
temel
profound
temel
essential for
temel
primary

What was your primary focus while you were in college? - Üniversitedeyken temel odağın neydi?

The primary aim of science is to find truth, new truth. - Bilimin temel amacı gerçeği , yeni gerçeği bulmaktır.

temel
(İnşaat) matrix
temel
precept
temel
abecederian
temel
back drop
temel
hypostasis
temel
radix
temel
bases
temel
rudimentary
temel
ultimate

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

temel
mainstream
temel
primitive
temel
(Bilgisayar) primitives
temel
substruction
temel
rudiments
temel
footing
temel
stereobate
temel
central

Bravery is a central principle of Hanukkah. - Cesaret, Hanuka'nın temel bir ilkesidir.

temel
substructure
temel
fundament

The government must make fundamental changes. - Hükümet temel değişiklikler yapmalı.

Let us turn now to the fundamental issue. - Şimdi temel konuya dönelim.

temel
guiding
temel
leading
temel
socle
temel
keynote
temel
basement
temel
{i} backdrop
temel
main

Marriage is the main cause of all divorces. - Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir.

What is the main purpose of this plan? - Bu planın temel amacı nedir?

temel
baseline
temel
grounding
temel
baselined
temel
simple
temel
bread-and-butter
temel
basic to
temel
based

Don't discriminate against people based on nationality, gender, or occupation. - İnsanlara milliyet, cinsiyet veya meslek temelinde ayrımcılık yapmayın.

Nothing is more contemptible than respect based on fear. - Hiçbir şey korku temelli saygıdan daha aşağılık değil.

temel
foundational
Temel
(isim) Foundation; basis; principal, chief
temel
bed
temel
ground form
temel
basal
temel
abecedarian
temel
(Hukuk) basic, foundation, fundamental
temel
corner stone
temel
hard pan
temel
basic, fundamental
temel
backbone
temel
grass roots
temel
rudimental
temel
pedestal
temel
groundwork
temel
basis; basic principle; ground, groundwork
temel
root

We must get to the root of the problem. - Problemin temeline gitmeliyiz.

temel
keystone
temel
substratum
temel
principal, chief, main, most important
temel
principal

The principal goal of NASA's Juno mission is to understand the origin and evolution of Jupiter. - NASA'nın Juno misyonunun temel hedefi Jüpiterin kökeni ve evrimini anlamaktır.

This is one of the principal arguments against your plan. - Bu, senin planına karşı temel argümanlardan biridir.

temel
elemental
temel
bottom

I need to get to the bottom of this. - Bunun temeline inmeliyim.

I'm getting to the bottom of this. - Bunun temeline iniyorum.

temel
bread and butter
temel
working
temel
fortification
temel
foundations

Food, clothing and shelter are the foundations of survival. - Gıda, giyim ve barınak hayatta kalmanın temelleridir.

Weak foundations caused the house to subside. - Zayıf temeller evin çökmesine yol açtı.

temel
rationale
Турецкий язык - Турецкий язык
Gerçek veya sağlam olmayan, asılsız, yanlış
Temeli olmayan
Gerçek veya sağlam olmayan, asılsız, yanlış: "Bu temelsiz sözler sonradan çürütülmüştür."- S. Birsel
temel
En önemli, belli başlı, ana, esas, asıl, baz: "Devletin temel kanununun adı Anayasa'dır."- B. Felek
temel
Bir şeyin gelişimi için gereken ilk ögeler: "Temelde sıradan bir Fransız vodviline dayanırdı oynadıkları oyun."- N. Cumalı
temel
Bu bölümleri yapmak için kazılan çukur
temel
Bir yapının toprak altında kalan ve yapıya dayanak olan duvar, taban vb. bölümlerinin tümü: "Evin temelleri sökülüyor gibi sarsılıyor."- H. E. Adıvar
Temel
çizgi
temel
Bir şeyin gelişimi için gereken ilk ögeler
temel
Bir yapının tabanını oturtmak için kazılan çukur
temel
En önemli, belli başlı, ana, esas, asıl, baz
temel
Bir yapının toprak altında kalan ve yapıya dayanak olan duvar, taban vb. bölümlerinin tümü
temel
En önemli, bellibaşlı
temelsiz
Избранное