Food, clothing and shelter are the foundations of survival.
- Gıda, giyim ve barınak hayatta kalmanın temelleridir.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
It's now time to get back to basics.
- Şimdi temellere dönme zamanı geldi.
I'm just getting back to basics.
- Ben sadece temellere geri dönüyorum.
This idea is the basis of my argument.
- Bu fikir benim iddiamın temelidir.
Compassion is the basis of all morality.
- Merhamet tüm ahlakın temelini oluşturmaktadır.
This house has a solid foundation.
- Bu evin sağlam bir temeli vardır.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
Studies show that once the basic needs of shelter and food are met, additional wealth adds very little to happiness.
- Araştırmalar, temel barınma ve gıda ihtiyaçları karşılanır karşılanmaz, ilave zenginliğin mutluluğa çok az şey kattığını gösteriyor.
Let's learn the basic tags in order.
- Temel etiketleri sırayla öğrenelim.
All of your accusations are baseless. She is innocent, and we will prove that.
- Senin suçlamalarının tümü temelsizdir. O masumdur ve biz bunu kanıtlayacağız.
Don't discriminate against people based on nationality, gender, or occupation.
- İnsanlara milliyet, cinsiyet veya meslek temelinde ayrımcılık yapmayın.
Tom was essentially right.
- Tom temel olarak haklıydı.
I must spend the money remaining to me only for essential things.
- Bana kalan parayı sadece temel şeyler için harcamalıyım.
When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
- Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
There is a fundamental difference between your opinion and mine.
- Senin fikrinle benimki arasında temel bir fark vardır.
We still have to solve the underlying problem.
- Biz hâlâ temel sorunu çözmek zorundayız.
Education shall be free, at least in the elementary and fundamental stages.
- Eğitim, en azından ilk ve temel aşamalarda parasızdır.
This is an elementary error of reasoning.
- Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.
The house burned to the ground.
- Ev temele kadar yandı.
You're wasting your energy. Your complaint is groundless.
- Enerjini harcıyorsun. Şikayetin temelsiz.
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
Instant noodles are a staple among college students.
- Anlık şehriyeler üniversite öğrencileri arasında temel bir yemektir.
Let's start with the basics.
- Temel ögelerle başlayalım.
You have to learn the basics first.
- Önce temel öğeleri öğrenmelisin.
Make solidarity and equal rights the cornerstone of public policy.
- Dayanışma ve eşit haklar kamu politikasının temel taşını oluşturur
Freedom of speech is the cornerstone of democracy.
- Konuşma özgürlüğü, demokrasinin temel taşıdır.
The primary aim of science is to find truth, new truth.
- Bilimin temel amacı gerçeği , yeni gerçeği bulmaktır.
Electronic news media is our primary source of information.
- Elektronik haber medya temel bilgi kaynağımızdır.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
Bravery is a central principle of Hanukkah.
- Cesaret, Hanuka'nın temel bir ilkesidir.
There is a fundamental difference between your opinion and mine.
- Senin fikrinle benimki arasında temel bir fark vardır.
When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
- Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
Marriage is the main cause of all divorces.
- Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir.
The country's main social problem is poverty.
- Ülkenin temel sosyal sorunu yoksulluk.
Don't discriminate against people based on nationality, gender, or occupation.
- İnsanlara milliyet, cinsiyet veya meslek temelinde ayrımcılık yapmayın.
Nothing is more contemptible than respect based on fear.
- Hiçbir şey korku temelli saygıdan daha aşağılık değil.
We must get to the root of the problem.
- Problemin temeline gitmeliyiz.
This is one of the principal arguments against your plan.
- Bu, senin planına karşı temel argümanlardan biridir.
The principal goal of NASA's Juno mission is to understand the origin and evolution of Jupiter.
- NASA'nın Juno misyonunun temel hedefi Jüpiterin kökeni ve evrimini anlamaktır.
I need to get to the bottom of this.
- Bunun temeline inmeliyim.
I'm getting to the bottom of this.
- Bunun temeline iniyorum.
Weak foundations caused the house to subside.
- Zayıf temeller evin çökmesine yol açtı.
Food, clothing and shelter are the foundations of survival.
- Gıda, giyim ve barınak hayatta kalmanın temelleridir.