The argument was fundamentally flawed.
- Argüman temelde kusurluydu.
Humans are fundamentally irrational.
- İnsanlar temelde mantıksızdır.
Basically, you're absolutely right.
- Temelde, kesinlikle haklısın.
He basically declares anyone who doesn't agree with him a Communist.
- O temelde onunla aynı görüşte olmayan birisini komünist olarak ilan eder.
This idea is the basis of my argument.
- Bu fikir benim iddiamın temelidir.
Discrimination on the basis of gender is prohibited.
- Cinsiyet temelli ayrımcılık yasaklanmıştır.
Your idea has no foundation at all.
- Sizin fikrinizin hiç temeli yok.
This house has a solid foundation.
- Bu evin sağlam bir temeli vardır.
Let's learn the basic tags in order.
- Temel etiketleri sırayla öğrenelim.
Tom easily learned the basic rules of the game.
- Tom oyunun temel kurallarını kolaylıkla öğrendi.
Nothing is more contemptible than respect based on fear.
- Hiçbir şey korku temelli saygıdan daha aşağılık değil.
All of your accusations are baseless. She is innocent, and we will prove that.
- Senin suçlamalarının tümü temelsizdir. O masumdur ve biz bunu kanıtlayacağız.
Tom was essentially right.
- Tom temel olarak haklıydı.
Gathering information is one of the essentials of travel.
- Bilgi toplamak, gezinin temellerinden biridir.
When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
- Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
The government must make fundamental changes.
- Hükümet temel değişiklikler yapmalı.
We still have to solve the underlying problem.
- Biz hâlâ temel sorunu çözmek zorundayız.
Education shall be free, at least in the elementary and fundamental stages.
- Eğitim, en azından ilk ve temel aşamalarda parasızdır.
This is an elementary error of reasoning.
- Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.
The party gained ground rapidly.
- Parti hızla temel kazandı.
You're wasting your energy. Your complaint is groundless.
- Enerjini harcıyorsun. Şikayetin temelsiz.
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
Instant noodles are a staple among college students.
- Anlık şehriyeler üniversite öğrencileri arasında temel bir yemektir.
These are the basics.
- Bunlar temel öğelerdir.
Let's start with the basics.
- Temel ögelerle başlayalım.
Freedom of speech is the cornerstone of democracy.
- Konuşma özgürlüğü, demokrasinin temel taşıdır.
Make solidarity and equal rights the cornerstone of public policy.
- Dayanışma ve eşit haklar kamu politikasının temel taşını oluşturur
The primary aim of science is to find truth, new truth.
- Bilimin temel amacı gerçeği , yeni gerçeği bulmaktır.
Honesty is the primary reason for his success.
- Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
Bravery is a central principle of Hanukkah.
- Cesaret, Hanuka'nın temel bir ilkesidir.
The government must make fundamental changes.
- Hükümet temel değişiklikler yapmalı.
When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
- Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
The main crop of Japan is rice.
- Japonyanın temel ürünü pirinçtir.
The country's main social problem is poverty.
- Ülkenin temel sosyal sorunu yoksulluk.
Don't discriminate against people based on nationality, gender, or occupation.
- İnsanlara milliyet, cinsiyet veya meslek temelinde ayrımcılık yapmayın.
Nothing is more contemptible than respect based on fear.
- Hiçbir şey korku temelli saygıdan daha aşağılık değil.
We must get to the root of the problem.
- Problemin temeline gitmeliyiz.
The principal goal of NASA's Juno mission is to understand the origin and evolution of Jupiter.
- NASA'nın Juno misyonunun temel hedefi Jüpiterin kökeni ve evrimini anlamaktır.
This is one of the principal arguments against your plan.
- Bu, senin planına karşı temel argümanlardan biridir.
I'm getting to the bottom of this.
- Bunun temeline iniyorum.
I need to get to the bottom of this.
- Bunun temeline inmeliyim.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
Food, clothing and shelter are the foundations of survival.
- Gıda, giyim ve barınak hayatta kalmanın temelleridir.