Neden bize nasıl hissettiğini anlatarak başlamıyorsun?
- Why don't you start by telling us how you feel?
Neden bize seninle kimin gittiğini anlatarak başlamıyorsun?
- Why don't you start by telling us who went with you?
Daha sonra ne olacağını anlatmak yok.
- There is no telling what will happen next.
Tom fıkraları anlatmada iyi değildir.
- Tom isn't good at telling jokes.
Birdebire su aygırlarını bana niçin anlatıyorsun? O ve senin on iki kırmızı akvaryum balığının arasındaki bağlantıyı anlamıyorum.
- Why are you telling me about hippos all of the sudden? I don't see the connection between that and your twelve red goldfishes.
Onun ve Mary'nin Fuji dağına tırmandıkları zamanı Tom'un bana anlattığını hatırlıyorum.
- I remember Tom telling me about the time he and Mary had climbed Mt. Fuji.
Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.
- Telling lies is a very bad habit.
Benim bu konuda ona canım bir şey söylemek istemiyor.
- I don't feel like telling her about it.
Bununla ne demek istediğini bana söyleyebilir misin?
- Can you tell me what you mean by that?
Bana ne demek istediğini söyle.
- Tell me what you mean.
Tom Mary'ye hayat hikayesini anlatmak istemedi.
- Tom didn't want to tell Mary his life story.
Gerçeği anlatmak gerekirse o benim sevgilim.
- To tell the truth, she is my girlfriend.
Sana önemli bir şey söylemek istiyorum.
- I want to tell you something important.
Doğruyu söylemek gerekirse, ben senin baban değilim.
- To tell the truth, I am not your father.
Bir orijinali sahteden ayırt etmek zordur.
- It's difficult to tell an original from a fake.
Jackson'ın ikizlerini ayırt etmek imkansız.
- It's impossible to tell the Jackson twins apart.
Kimin gerçeği söylediğini anlamak zordur.
- It's hard to figure out who's telling the truth.
Trenin ne zaman kalkacağını lütfen bana söyleyebilir misin?
- Can you please tell me what time the train leaves?
Lütfen adresini bana söyle.
- Please tell me your address.
Onun bilmek istediğini Tom'un Mary'ye söylememek için iyi bir nedeni var.
- Tom has a good reason for not telling Mary what she wants to know.
Bilmek istediğin her şeyi sana söyleyeceğim.
- I'll tell you everything that you want to know.
Onun ne yapacağını tahmin etmek mümkün değil.
- There is no telling what he will do.
Ne olacağını tahmin etmek mümkün değil.
- There is no telling what will happen.
He's going to get quite a telling off if his dad ever finds out about it.
And in his lap a masse of coyne he told, / And turned vpsidowne, to feede his eye / A couetous desire with his huge threasury.
Please tell me the time.
Tell him to go away.
He seems to like to tell lies.
I want to tell you a story.
Cherry looks old, Mergenthaler told himself. His age is telling. Querulous — that's the word. He's become a whining, querulous old man absorbed with trivialities.
Time will tell what became of him.
... Can I just keep telling people I'm 24. ...
... grounds that it's impossible. Right? Like, that it's impossible to say-- telling people-- ...