Neden bize seninle kimin gittiğini anlatarak başlamıyorsun?
- Why don't you start by telling us who went with you?
Bütün gece hayalet hikâyeleri anlatarak uyanık kaldık.
- We stayed awake all night telling ghost stories.
Tekrar tekrar aynı hikayeyi anlatmaya devam etti.
- He kept on telling the same story over and over.
Hiç Fransızca fıkra anlatmayı denedin mi?
- Have you ever tried telling a joke in French?
Onun ve Mary'nin Fuji dağına tırmandıkları zamanı Tom'un bana anlattığını hatırlıyorum.
- I remember Tom telling me about the time he and Mary had climbed Mt. Fuji.
Birdebire su aygırlarını bana niçin anlatıyorsun? O ve senin on iki kırmızı akvaryum balığının arasındaki bağlantıyı anlamıyorum.
- Why are you telling me about hippos all of the sudden? I don't see the connection between that and your twelve red goldfishes.
Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.
- Telling lies is a very bad habit.
Benim bu konuda ona canım bir şey söylemek istemiyor.
- I don't feel like telling her about it.
Bana ne demek istediğini söyle.
- Tell me what you mean.
Onlara ne demek istediğini söyle.
- Tell them what you mean.
Tom Mary'ye hayat hikayesini anlatmak istemedi.
- Tom didn't want to tell Mary his life story.
Tom'un sağlık problemlerini sana anlatmak etik olmazdı.
- It would be unethical for me to tell you about Tom's medical problems.
Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
- To tell the truth, this matter does not concern it at all.
Doğruyu söylemek gerekirse, ben senin baban değilim.
- To tell the truth, I am not your father.
İkizler o kadar benziyorlardı ki birbirinden ayırt etmek zordu.
- The twins were so alike that it was difficult to tell them apart.
Jackson'ın ikizlerini ayırt etmek imkansız.
- It's impossible to tell the Jackson twins apart.
Kimin gerçeği söylediğini anlamak zordur.
- It's hard to figure out who's telling the truth.
Lütfen bana nerede yaşayacağını söyle.
- Please tell me where you will live.
Lütfen adresini bana söyle.
- Please tell me your address.
Tom bilmek istediğini sana söylemez.
- Tom won't tell you what you want to know.
Bilmek istediğin her şeyi sana söyleyeceğim.
- I'll tell you everything you want to know.
Ne zaman geleceğini tahmin etmek mümkün değil.
- There is no telling when they will come.
Ne düşündüğünü tahmin etmek mümkün değil.
- There is no telling what he is thinking.
He's going to get quite a telling off if his dad ever finds out about it.
And in his lap a masse of coyne he told, / And turned vpsidowne, to feede his eye / A couetous desire with his huge threasury.
Please tell me the time.
Tell him to go away.
He seems to like to tell lies.
I want to tell you a story.
Cherry looks old, Mergenthaler told himself. His age is telling. Querulous — that's the word. He's become a whining, querulous old man absorbed with trivialities.
Time will tell what became of him.
... Next, it's telling me that I have a lot of users who speak ...
... And so you always have the option of telling Google, ...