teklik

listen to the pronunciation of teklik
Турецкий язык - Английский Язык
(Konuşma Dili) (a) lira
unity
oneness, uniqueness
tek
only

This sentence has only one language. - Bu cümlenin, sadece tek bir dili var.

The only goal of the final match was scored by Andrés Iniesta. - Final maçındaki tek gol Andrés Iniesta tarafından atıldı.

tek
{i} one

Replace the old tires with new ones. - Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.

Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway. - Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.

tek
single

Get both a phone and internet access in a single package! - Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!

She left without saying even a single word. - Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.

tek
sole

Being an only child, he was the sole heir. - Tek çocuk olduğu için, o tek varisti.

For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first. - Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.

tek
unique

His technique was unique and absolutely amazing. - Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.

United States want to be the World unique superpower. - Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki tek süper güç olmak istiyor.

tek
odd

One, three, and five are odd numbers. - Bir, üç ve beş tek sayılardır.

Tapirs are odd-toed ungulates. - Tapirler tek toynaklıdır.

tek
single, unique; alone; only, merely; (sayı) odd; single thing
tek
alone

She likes to walk alone. - O tek başına yürümeyi sever.

Hiroko sat there all alone. - Hiroko orada tek başına oturdu.

tek
{s} exclusive
tek
solitary

She leads a solitary life in a remote area of Scotland. - O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.

tek
one and the same
tek
turkish electricity authority
tek
suit

I try to travel with only one suitcase. - Tek bir bavulla yolculuk etmeye çalışacağım.

Tom offered to carry Mary's suitcase, but she told him she wanted to carry it herself. - Tom, Mary'ye valizini taşımayı teklif etti ama Mary, valizi kendisinin taşımak istediğini söyledi.

tek
flat

I've got a flat tire. - Bir patlak tekerim var.

He flatly refused her requests for help. - Onun yardım teklifini açıkça reddetti.

tek
ceramics
tek
uni-
tek
particular
tek
pure and simple
tek
isolated
tek
merely

History is merely repeating itself. - Tarih sadece kendini tekrarlıyor.

tek
the one and only

Tom's pissed off because he's not the one and only. - Tom tek olmadığından dolayı sinirli.

The one and only dessert my son eats is chocolate cake. - Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.

tek
(Denizbilim) add

The opening address alone lasted one hour. - Açılış konuşması tek başına bir saat sürdü.

Tom is a technology addict. - Tom bir teknoloji bağımlısı.

tek
companion

Tom's only companion is his dog. - Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.

Sami's only companion was his dog. - Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.

tek
(Biyokimya) mono-
tek
single thing
tek
individual

Individual atoms can combine with other atoms to form molecules. - Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.

tek
mono

Our store has a monopoly on this item. - Mağazamız bu üründe tekel olmuş durumda.

Don't let the children monopolize the television. - Çocukların televizyonu tekellerine almalarına müsaade etme.

tek
uni

The United States annexed Texas in 1845. - ABD 1845'te Teksas'ı topraklarına kattı.

I know a girl who can ride a unicycle. - Tek tekerlekli bisiklete binebilen bir kız tanıyorum.

tek
solo

Now that my only colleague has retired, I'm flying solo. - Benim tek meslektaşım emekliye ayrıldığından, ben yalnız uçuyorum.

Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day. - İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.

tek
homo
tek
one and only

The one and only dessert my son eats is chocolate cake. - Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.

Tom's pissed off because he's not the one and only. - Tom tek olmadığından dolayı sinirli.

tek
(sayı) uneven
tek
homoeo [Brit.]
tek
fellow

All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place. - Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.

I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us. - Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.

tek
singular

After the Singularity, we will all have nine dimensional sex organs. - Tekillikten sonra, hepimizin dokuz boyutlu cinsel organları olacak.

To form the plural in Esperanto, add a j to the singular. - Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.

tek
lone

When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely. - Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.

Just because I'm alone doesn't mean I'm lonely. - Tek başıma olmam yalnız olduğum anlamına gelmez.

tek
mono , odd , single
tek
All I ask is ...; ... as long as ...: Tek yapsın da, nasıl yaparsa yapsın! I don't care how he does it; all I want is for him to get the thing done! Her şeye razıyım, tek ondan kurtulayım! I'm agreeable to anything as long as I can get shut of him!
tek
homeo
tek
dolly
tek
bellows
tek
homoeo
tek
res
tek
azygous
tek
running

The deer was running by itself. - Geyik tek başına koşuyordu.

It must be terribly difficult, running her household on her own after divorcing. - Boşandıktan sonra evinde tek başına koşuşturmak son derece zor olmalı.

tek
several

I repeated the word several times for her. - Kelimeyi onun için birkaç kez tekrar ettim.

He reiterated this advice several more times during the meeting. - O, bu öğüdü toplantı boyunca birkaç defa daha tekrarladı.

tek
reindeer
tek
suigeneris
Английский Язык - Английский Язык

Определение teklik в Английский Язык Английский Язык словарь

tek
A Siberian ibex
Турецкий язык - Турецкий язык
Lira: "Seni satmam çocuğum / Dört yüz bin tekliğe."- S. F. Abasıyanık
Bir lira
Tek, bir olma durumu
Kelimelerde bir varlığı veya çekimli fiillerde bir kişiyi bildiren biçim, tekil, müfret, çoğul, çokluk karşıtı: öğrenci-y-im, ev-im, gel-di-m vb
Kelimelerde, tek kişiyi veya varlığı bildiren biçim, çoğul, çokluk karşıtı: öğrenci-y-im, ev-im, gel-di-m vb
teklik eki
Tek özellik gösteren ek
TEK
(Osmanlı Dönemi) f. Koşma, seğirtme
Tek
bir
Tek
(Osmanlı Dönemi) TEVV
tek
Hiç, hiçbir: "Tek kelime konuşmadan bu yokuşu indik."- R. H. Karay
tek
Önüne getirildiği cümleye istek ve özlem kavramı katar
tek
Bir kadeh içki
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne: "Hamit, biliyorsunuz edebiyatımızın tek dâhisidir."- Y. Z. Ortaç
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece
tek
Sessiz, uslu
tek
Hiç, hiçbir
tek
Sessiz, hareketsiz, uslu
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece. İki ile bölünemeyen (sayı)
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri: "Dirseği hafifçe dizime dokunuyor ve bir saçı, bir tek tel saçı kaşının ucuna sürünüyordu."- M. Ş. Esendal
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri
tek
İki ile bölünemeyen (sayı)
teklik
Избранное