The only goal of the final match was scored by Andrés Iniesta.
- Final maçındaki tek gol Andrés Iniesta tarafından atıldı.
Man is the only animal that can laugh.
- İnsan gülebilen tek hayvandır.
Kill two birds with one stone.
- Tek bir taşla iki kuş öldür.
Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway.
- Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.
She left without saying even a single word.
- Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.
In Japan almost all roads are single lane.
- Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.
For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first.
- Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.
She was my sole source of happiness.
- Tek mutluluk kaynağım oldu.
United States want to be the World unique superpower.
- Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki tek süper güç olmak istiyor.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.
Tapirs are odd-toed ungulates.
- Tapirler tek toynaklıdır.
One, three, and five are odd numbers.
- Bir, üç ve beş tek sayılardır.
Hiroko sat there all alone.
- Hiroko orada tek başına oturdu.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
- O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.
I cannot carry this suitcase by myself.
- Bu bavulu tek başıma taşıyamıyorum.
Tom offered to carry Mary's suitcase, but she told him she wanted to carry it herself.
- Tom, Mary'ye valizini taşımayı teklif etti ama Mary, valizi kendisinin taşımak istediğini söyledi.
He flatly turned down our request.
- Teklifimizi açıkca geri çevirdi.
I've got a flat tire.
- Bir patlak tekerim var.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
The one and only dessert my son eats is chocolate cake.
- Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.
All you have to do is to write your name and address here.
- Yapman gereken tek şey buraya adını ve adresini yazmak.
She added in her letter that she would write again soon.
- O yakında tekrar yazacağını mektubunda ekledi.
Sami's only companion was his dog.
- Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.
Tom's only companion is his dog.
- Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.
Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
- Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
Postal services are a government monopoly.
- Posta hizmetleri devlet tekelindedir.
I think that monolingualism is very limiting.
- Bence tek dillilik çok sınırlı.
The United States annexed Texas in 1845.
- ABD 1845'te Teksas'ı topraklarına kattı.
I know a girl who can ride a unicycle.
- Tek tekerlekli bisiklete binebilen bir kız tanıyorum.
Now that my only colleague has retired, I'm flying solo.
- Benim tek meslektaşım emekliye ayrıldığından, ben yalnız uçuyorum.
Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day.
- İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.
The one and only dessert my son eats is chocolate cake.
- Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place.
- Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.
I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us.
- Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.
To form the plural in Esperanto, add a j to the singular.
- Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.
A noun can be singular or plural.
- Bir isim tekil veya çoğul olabilir.
To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely.
- Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.
When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.
- Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.
Running was my only defense.
- Koşu benim tek savunmamdı.
The deer was running by itself.
- Geyik tek başına koşuyordu.
I repeated the word several times for her.
- Kelimeyi onun için birkaç kez tekrar ettim.
Tom lived alone for several years.
- Tom yıllarca tek başına yaşadı.