Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.
- Baba Ken'i haydi haydi severdi,çünkü onun tek oğluydu.
The only room available is a double.
- Mevcut tek oda iki kişiliktir.
I called his office again and again, but no one answered.
- Onun bürosunu tekrar tekrar aradım fakat kimse cevap vermedi.
Kill two birds with one stone.
- Tek bir taşla iki kuş öldür.
She left without saying even a single word.
- Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.
Get both a phone and internet access in a single package!
- Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!
She was my sole source of happiness.
- Tek mutluluk kaynağım oldu.
For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first.
- Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.
United States want to be the World unique superpower.
- Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki tek süper güç olmak istiyor.
Tapirs are odd-toed ungulates.
- Tapirler tek toynaklıdır.
Mary does not like odd numbers.
- Mary tek sayılardan hoşlanmaz.
She is used to living alone.
- Tek başına yaşıyordu.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
- O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.
I can't carry this suitcase by myself.
- Bu valizi tek başıma taşıyamam.
I try to travel with only one suitcase.
- Tek bir bavulla yolculuk etmeye çalışacağım.
The rear tire of my bicycle is flat.
- Bisikletimin arka tekerleği patlak.
He flatly refused her requests for help.
- Onun yardım teklifini açıkça reddetti.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
- Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
All you have to do is to write your name and address here.
- Yapman gereken tek şey buraya adını ve adresini yazmak.
To form the plural in Esperanto, add a j to the singular.
- Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.
Tom's only companion is his dog.
- Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.
Sami's only companion was his dog.
- Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.
Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
- Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
Postal services are a government monopoly.
- Posta hizmetleri devlet tekelindedir.
Don't let the children monopolize the television.
- Çocukların televizyonu tekellerine almalarına müsaade etme.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.
I know a girl who can ride a unicycle.
- Tek tekerlekli bisiklete binebilen bir kız tanıyorum.
Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day.
- İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.
Now that my only colleague has retired, I'm flying solo.
- Benim tek meslektaşım emekliye ayrıldığından, ben yalnız uçuyorum.
The one and only dessert my son eats is chocolate cake.
- Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
- Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place.
- Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.
I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us.
- Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.
After the Singularity, we will all have nine dimensional sex organs.
- Tekillikten sonra, hepimizin dokuz boyutlu cinsel organları olacak.
A noun can be singular or plural.
- Bir isim tekil veya çoğul olabilir.
To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely.
- Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.
He lives in this lonely place by himself.
- O, bu ıssız yerde tek başına taşıyor.
The deer was running by itself.
- Geyik tek başına koşuyordu.
Running was my only defense.
- Koşu benim tek savunmamdı.
I repeated the word several times for her.
- Kelimeyi onun için birkaç kez tekrar ettim.
Tom lived alone for several years.
- Tom yıllarca tek başına yaşadı.