The band's first single became a hit record.
Man is the only animal that can laugh.
- İnsan gülebilen tek hayvandır.
Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.
- Baba Ken'i haydi haydi severdi,çünkü onun tek oğluydu.
Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway.
- Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.
Kill two birds with one stone.
- Tek bir taşla iki kuş öldür.
In Japan almost all roads are single lane.
- Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.
Get both a phone and internet access in a single package!
- Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!
Being an only child, he was the sole heir.
- Tek çocuk olduğu için, o tek varisti.
For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first.
- Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.
United States want to be the World unique superpower.
- Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki tek süper güç olmak istiyor.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.
One, three, and five are odd numbers.
- Bir, üç ve beş tek sayılardır.
One, three, five, seven and nine are odd numbers.
- Bir, üç, beş, yedi ve dokuz tek sayılardır.
She is used to living alone.
- Tek başına yaşıyordu.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
- O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.
I try to travel with only one suitcase.
- Tek bir bavulla yolculuk etmeye çalışacağım.
I can't carry this suitcase by myself.
- Bu valizi tek başıma taşıyamam.
He flatly turned down our request.
- Teklifimizi açıkca geri çevirdi.
He flatly refused her requests for help.
- Onun yardım teklifini açıkça reddetti.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
- Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
Tom is a technology addict.
- Tom bir teknoloji bağımlısı.
She added in her letter that she would write again soon.
- O yakında tekrar yazacağını mektubunda ekledi.
Tom's only companion is his dog.
- Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.
Sami's only companion was his dog.
- Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.
Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
- Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
He was opposed to monopolies.
- O, tekellere karşıydı.
I think that monolingualism is very limiting.
- Bence tek dillilik çok sınırlı.
A unicycle has one wheel.
- Tek tekerli bisikletin tek tekeri vardır.
A unicycle has only one wheel.
- Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
Amelia Earhart was the first woman to fly across the Atlantic solo.
- Amelia Earhart Atlantiği tek başına uçarak geçen ilk kadındı.
Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day.
- İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
- Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place.
- Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.
I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us.
- Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.
A noun can be singular or plural.
- Bir isim tekil veya çoğul olabilir.
In English, we should use the pronouns a or an before singular nouns like house, dog, radio, computer, etc.
- İngilizcede a ya da an gibi zamirleri house, dog, radio, computer, v.b. tekil isimlerin önünde kullanırız.
When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.
- Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.
He lives in this lonely place by himself.
- O, bu ıssız yerde tek başına taşıyor.
Sometimes, I feel like a hamster running on a wheel.
- Bazen kendimi tekerlek üzerinde koşan bir hamster gibi hissediyorum.
The deer was running by itself.
- Geyik tek başına koşuyordu.
He reiterated this advice several more times during the meeting.
- O, bu öğüdü toplantı boyunca birkaç defa daha tekrarladı.
I repeated the word several times for her.
- Kelimeyi onun için birkaç kez tekrar ettim.