teklî

listen to the pronunciation of teklî
Турецкий язык - Английский Язык

Определение teklî в Турецкий язык Английский Язык словарь

tek
only

Ken's father loved Ken all the more because he was his only son. - Baba Ken'i haydi haydi severdi,çünkü onun tek oğluydu.

The only room available is a double. - Mevcut tek oda iki kişiliktir.

tek
{i} one

Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway. - Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.

One, three, and five are odd numbers. - Bir, üç ve beş tek sayılardır.

tek
single

I don't have a single enemy. - Benim tek bir düşmanım yok.

She left without saying even a single word. - Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.

tek
sole

Being an only child, he was the sole heir. - Tek çocuk olduğu için, o tek varisti.

She was my sole source of happiness. - Tek mutluluk kaynağım oldu.

tekli dizi
Indian file
tekli riper
giant ripper
tek
unique

His technique was unique and absolutely amazing. - Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.

His technique was unique and absolutely amazing. - Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.

tek
odd

After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again. - Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.

One, three, five, seven and nine are odd numbers. - Bir, üç, beş, yedi ve dokuz tek sayılardır.

tek
single, unique; alone; only, merely; (sayı) odd; single thing
tek
alone

Everyone has the right to own property alone as well as in association with others. - Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.

She is used to living alone. - Tek başına yaşıyordu.

tek
{s} exclusive
tek
solitary

She leads a solitary life in a remote area of Scotland. - O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.

tek
one and the same
tek
turkish electricity authority
tek
suit

I try to travel with only one suitcase. - Tek bir bavulla yolculuk etmeye çalışacağım.

There are no wheels on this suitcase. - Bu bavulda tekerlekler yok.

tek
flat

I've got a flat tire. - Bir patlak tekerim var.

He flatly refused her requests for help. - Onun yardım teklifini açıkça reddetti.

tek
ceramics
tek
uni-
tek
particular
tek
pure and simple
tek
isolated
tek
merely

History is merely repeating itself. - Tarih sadece kendini tekrarlıyor.

tek
the one and only

Tom's pissed off because he's not the one and only. - Tom tek olmadığından dolayı sinirli.

The one and only dessert my son eats is chocolate cake. - Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.

tek
(Denizbilim) add

The opening address alone lasted one hour. - Açılış konuşması tek başına bir saat sürdü.

All you have to do is to write your name and address here. - Yapman gereken tek şey buraya adını ve adresini yazmak.

tek
companion

Sami's only companion was his dog. - Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.

Tom's only companion is his dog. - Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.

tek
(Biyokimya) mono-
tek
single thing
tekli
mono
tekli
single

I'd like to break this 100 dollar bill into four 20 dollar bills and twenty singles. - Ben bu 100 dolarlık banknotu, dört tane 20 dolarlık banknot ve yirmi tane tekliğe bozmak istiyorum.

tek
individual

Individual atoms can combine with other atoms to form molecules. - Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.

tek
mono

He was opposed to monopolies. - O, tekellere karşıydı.

Postal services are a government monopoly. - Posta hizmetleri devlet tekelindedir.

tek
uni

His technique was unique and absolutely amazing. - Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.

A unicycle has only one wheel. - Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.

tek
solo

Now that my only colleague has retired, I'm flying solo. - Benim tek meslektaşım emekliye ayrıldığından, ben yalnız uçuyorum.

Lindbergh's solo nonstop transatlantic flight was a remarkable accomplishment. - Lindbergh'in tek başına sürekli transatlantik uçuşu kayda değer bir başarıydı.

tekli
singlet
tekli
monadic
tek
homo
tek
one and only

Tom's pissed off because he's not the one and only. - Tom tek olmadığından dolayı sinirli.

The one and only dessert my son eats is chocolate cake. - Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.

tek
(sayı) uneven
tek
homoeo [Brit.]
tek
fellow

All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place. - Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.

I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us. - Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.

tek
singular

To form the plural in Esperanto, add a j to the singular. - Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.

After the Singularity, we will all have nine dimensional sex organs. - Tekillikten sonra, hepimizin dokuz boyutlu cinsel organları olacak.

tek
lone

To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely. - Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.

Just because I'm alone doesn't mean I'm lonely. - Tek başıma olmam yalnız olduğum anlamına gelmez.

tek
mono , odd , single
tek
All I ask is ...; ... as long as ...: Tek yapsın da, nasıl yaparsa yapsın! I don't care how he does it; all I want is for him to get the thing done! Her şeye razıyım, tek ondan kurtulayım! I'm agreeable to anything as long as I can get shut of him!
tek
homeo
tek
dolly
tek
bellows
tek
homoeo
tek
res
tek
azygous
tek
running

Sometimes, I feel like a hamster running on a wheel. - Bazen kendimi tekerlek üzerinde koşan bir hamster gibi hissediyorum.

It must be terribly difficult, running her household on her own after divorcing. - Boşandıktan sonra evinde tek başına koşuşturmak son derece zor olmalı.

tek
several

Tom lived alone for several years. - Tom yıllarca tek başına yaşadı.

I repeated the word several times for her. - Kelimeyi onun için birkaç kez tekrar ettim.

tek
reindeer
tek
suigeneris
Английский Язык - Английский Язык

Определение teklî в Английский Язык Английский Язык словарь

tek
A Siberian ibex
Турецкий язык - Турецкий язык
(Osmanlı Dönemi) Hapsetmek
tekli
Tek yataklı otel odası
tekli
Bir sanatçının tek eserini seslendirdiği kaset
tekli
Singıl
TEK
(Osmanlı Dönemi) f. Koşma, seğirtme
Tek
bir
Tek
(Osmanlı Dönemi) TEVV
Tekli
single
tek
Hiç, hiçbir: "Tek kelime konuşmadan bu yokuşu indik."- R. H. Karay
tek
Önüne getirildiği cümleye istek ve özlem kavramı katar
tek
Bir kadeh içki
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne: "Hamit, biliyorsunuz edebiyatımızın tek dâhisidir."- Y. Z. Ortaç
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece
tek
Sessiz, uslu
tek
Hiç, hiçbir
tek
Sessiz, hareketsiz, uslu
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece. İki ile bölünemeyen (sayı)
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri: "Dirseği hafifçe dizime dokunuyor ve bir saçı, bir tek tel saçı kaşının ucuna sürünüyordu."- M. Ş. Esendal
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri
tek
İki ile bölünemeyen (sayı)