The only room available is a double.
- Mevcut tek oda iki kişiliktir.
This sentence has only one language.
- Bu cümlenin, sadece tek bir dili var.
I called his office again and again, but no one answered.
- Onun bürosunu tekrar tekrar aradım fakat kimse cevap vermedi.
Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway.
- Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.
Being an only child, he was the sole heir.
- Tek çocuk olduğu için, o tek varisti.
For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first.
- Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.
In Japan almost all roads are single lane.
- Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.
She left without saying even a single word.
- Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.
United States want to be the World unique superpower.
- Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki tek süper güç olmak istiyor.
Tapirs are odd-toed ungulates.
- Tapirler tek toynaklıdır.
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
- Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
- O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.
I cannot carry this suitcase by myself.
- Bu bavulu tek başıma taşıyamıyorum.
I can't carry this suitcase by myself.
- Bu valizi tek başıma taşıyamam.
He flatly refused her requests for help.
- Onun yardım teklifini açıkça reddetti.
The rear tire of my bicycle is flat.
- Bisikletimin arka tekerleği patlak.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
The one and only dessert my son eats is chocolate cake.
- Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
All you have to do is to write your name and address here.
- Yapman gereken tek şey buraya adını ve adresini yazmak.
The opening address alone lasted one hour.
- Açılış konuşması tek başına bir saat sürdü.
Tom's only companion is his dog.
- Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.
Sami's only companion was his dog.
- Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
- Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
The United States annexed Texas in 1845.
- ABD 1845'te Teksas'ı topraklarına kattı.
I know a girl who can ride a unicycle.
- Tek tekerlekli bisiklete binebilen bir kız tanıyorum.
I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us.
- Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.
All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place.
- Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.
A noun can be singular or plural.
- Bir isim tekil veya çoğul olabilir.
After the Singularity, we will all have nine dimensional sex organs.
- Tekillikten sonra, hepimizin dokuz boyutlu cinsel organları olacak.
When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.
- Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.
He lives in this lonely place by himself.
- O, bu ıssız yerde tek başına taşıyor.
Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
- Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
Postal services are a government monopoly.
- Posta hizmetleri devlet tekelindedir.
Our store has a monopoly on this item.
- Mağazamız bu üründe tekel olmuş durumda.
Lindbergh's solo nonstop transatlantic flight was a remarkable accomplishment.
- Lindbergh'in tek başına sürekli transatlantik uçuşu kayda değer bir başarıydı.
Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day.
- İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.
It must be terribly difficult, running her household on her own after divorcing.
- Boşandıktan sonra evinde tek başına koşuşturmak son derece zor olmalı.
Running was my only defense.
- Koşu benim tek savunmamdı.
Jim has asked Anne out several times.
- Jim Anne'e birkaç kez çıkma teklif etti.
He reiterated this advice several more times during the meeting.
- O, bu öğüdü toplantı boyunca birkaç defa daha tekrarladı.
Mary does not like odd numbers.
- Mary tek sayılardan hoşlanmaz.
One, three, five, seven and nine are odd numbers.
- Bir, üç, beş, yedi ve dokuz tek sayılardır.
Mary took out the eggs one by one.
- Mary yumurtaları tek tek çıkardı.
Patiently, he collected the facts, one by one.
- Sabırla, o gerçekleri tek tek topladı.
It's better to use plastic chopsticks and wash them than to use disposable chopsticks.
- Plastik çubukları kullanmak ve onları yıkamak tek kullanımlık çubukları kullanmaktan daha iyidir.
Instead of using disposable chopsticks, it's better to use plastic chopsticks that you can wash.
- Tek kullanımlık çubukları kullanma yerine yıkayabileceğin plastik çubukları kullanmak daha iyi.
She is used to living alone.
- Tek başına yaşıyordu.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
What is written on the road sign? - ONE WAY.
- Yol işaretinde ne yazılı? - TEK YÖN.
What is written on the road sign? - ONE WAY.
- Trafik işaretinde ne yazılı? - TEK YÖN.
Be careful not to drive the wrong way on a one-way street.
- Tek yönlü bir caddede ters yönde sürmemeye dikkat edin.
This is a one-way street.
- Bu tek yönlü bir sokak.
In a word, I think he is an idiot.
- Bence tek kelimeyle o bir idiot.
In a word, she isn't any use.
- Tek kelimeyle, O işe yaramaz.
You can't just decide things unilaterally like that. We have to come to a consensus.
- Tek taraflı olarak işlere karar veremezsin. Bir fikir birliğine varmalıyız.
Tom's boss made a unilateral decision to close several small branches of the company.
- Tom'un patronu şirketin birkaç küçük şubesini kapatmak için tek taraflı bir karar aldı.
You shouldn't have gone there by yourself.
- Tek başına oraya gitmemeliydin.
I don't like your going there by yourself.
- Oraya tek başına gitmeni istemiyorum.
Tom did it single-handedly.
- Tom bunu tek başına yaptı.
She did it single-handedly.
- O bunu tek başına yaptı.
The fish in this river are few and far between.
- Bu nehirde balıklar tek tük.
I have a stand-alone personal computer.
- Benim tek başına kişisel bir bilgisayarım var.
Misfortune never comes singly.
- Talihsizlik asla tek başına gelmez.
I bear in mind that misfortunes never come singly.
- Talihsizliklerin asla tek başına gelmediklerini unutmuyorum.
Lindbergh's solo nonstop transatlantic flight was a remarkable accomplishment.
- Lindbergh'in tek başına sürekli transatlantik uçuşu kayda değer bir başarıydı.
Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day.
- İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.
There isn't a single cloud in the sky.
- Gökyüzünde tek bir bulut yok.
Did God really create the earth in a single day?
- Tanrı, dünyayı gerçekten tek bir günde mi yarattı?
He wore a top hat and a monocle.
- O bir silindir şapka ve bir tek gözlük taktı.
Chinese is a monosyllabic language.
- Çince tek heceli bir dildir.
The word злой is the only monosyllabic Russian adjective.
- злой sözcüğü tek heceli tek Rusça sıfattır.
The amoeba is a unicellular organism.
- Amip tek hücreli bir varlıktır.
That is a unicellular organism.
- Bu tek hücreli bir organizmadır.
This application just eats up your battery.
- Bu uygulama, tek kelimeyle, pilini tüketiyor.
It looks just perfect.
- Tek kelimeyle harika görünüyor.
Charles Lindbergh made the first solo flight across the Atlantic Ocean in 1927.
- Charles Lindbergh, Atlantik Okyanusu'nda, 1927 yılında ilk tek kişilik uçuşunu yaptı.
Would you like a single room?
- Tek kişilik bir oda ister misin?
I'd like to reserve a single room.
- Tek kişilik oda rezervasyonu yaptırmak istiyorum.
I love playing solitaire.
- Tek kişilik iskambil oyunu oynamayı severim.
Sporadic gunfire was heard in the distance.
- Tek tük silah sesleri uzaktan duyuldu.
I found holes here and there.
- Tek tük delikler buldum.
There were books lying here and there in the room.
- Odada tek tük kitaplar vardı.