Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB.
- Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.
Radioactive matter is dangerous.
- Radyoaktif maddeler tehlikelidir.
This is a hazard to your health.
- Bu sağlığınız için bir tehlikedir.
Gusty winds are making travel hazardous for high profile vehicles.
- Şiddetli rüzgarlar yüksek profilli araçlar için seyahati tehlikeli yapıyorlar.
Meteor strikes are a serious threat.
- Meteor çarpmaları ciddi bir tehlikedir.
The threat no longer exists.
- Tehlike artık mevcut değil.
Unless a nation's existence is in peril, war is murder.
- Bir ulusun hayatı tehlikede değilse, savaş cinayettir.
Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels.
- Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.
Would domestic peace be plunged into jeopardy?
- İç barış tehlikeye girer mi?
This plant is critically endangered.
- Bu bitki kritik tehlike altında.
Can Tatoeba contribute to the saving of endangered languages?
- Tatoeba, yok olma tehlikesinde olan dillerin korunmasında katkıda bulunabilir mi?
Jamal is a dangerous thug. He always gets in trouble.
- Jamal tehlikeli bir haydut. Her zaman başı beladadır.
We've got a distress signal from that ship.
- Biz o gemiden bir tehlike sinyali aldık.
The ship flashed a distress signal.
- Gemi bir tehlike sinyali gönderdi.
He saved the child at the risk of his own life.
- Kendi canını tehlikeye atarak çocuğu kurtardı.
They risked their lives on the dangerous trip.
- Tehlikeli yolculukta hayatlarını riske attılar.