İnsanoğlunun tarih derslerinden çok şey öğrenmemesi tarihin öğretmek zorunda olduğu tüm derslerin en önemlisidir.
- That men do not learn very much from the lessons of history is the most important of all the lessons that history has to teach.
Öğretmekten çok yoruldum.
- I am very tired from teaching.
Tom Mary'ye bir ders vermek istedi.
- Tom wanted to teach Mary a lesson.
Bir ders vermek için onu öldürdüm. O çok konuşuyor. Bir dahaki sefere sözlerini kendisine saklayacak.
- I killed him to teach him a lesson. He talks too much. Next time he will keep his words to himself.
Tom tam zamanlı stüdyo müzisyeni olmak için öğretmenlik mesleğini bıraktı.
- Tom gave up his teaching job to become a full-time studio musician.
O, bu bahar otuz yıldır öğretmenlik yapıyor olacak.
- He will have been teaching for thirty years this spring.
Öğretim tarzımın yanlış olduğunu düşünüyor musun?
- Do you think that my way of teaching is wrong?
Ben bu öğretim yöntemine inanıyorum.
- I believe in this method of teaching.
Yirmi yıldır öğretmenlik yapmaktadır.
- He has been teaching for 20 years.
Tom öğretmenlik yapmak için Boston'a gitti.
- Tom has gone to Boston to teach.
Siz burada bir öğretmen misiniz yoksa bir öğrenci misiniz?
- Are you a teacher or a student here?
Sana satranç oynamayı öğreteceğim.
- I will teach you to play chess.
Boston'daki erkek kardeşim öğretmen olmak için öğrenim görüyor.
- My brother in Boston is studying to become a teacher.
Öğretmen onun yok olduğunu göstermek için onun adının yanına bir işaret koydu.
- The teacher put a mark next to his name to show that he was absent.
Öğretmekten çok yoruldum.
- I am very tired from teaching.
Hayatını İngilizce öğreterek kazanıyor.
- He earns his living by teaching English.
Flandre'da İngilizce olarak ders veren profesör ve öğretim elemanlarının yüzde 10 ila 20 arasındakileri, gerekli dil seviyesine ulaşmadılar.
- In Flanders between 10 and 20 percent of professors and lecturers teaching in English did not attain the required language level.
Tom şu anda bir sınıfa ders veriyor.
- Tom is teaching a class right now.
Ben bu öğretim yöntemine inanıyorum.
- I believe in this method of teaching.
Bayan Jones, bilgisayar bilimleri öğretiyor.
- Mrs. Jones is teaching computer science.
Than Sir Launcelot armed hym and toke his horse, and so he was taughte to the abbey.
She used to teach at university.
Teaching has seen continual changes over the past decades.
Many follow the teachings of Confucius.