Bu lezzetli keki tatmak ister misin?
- Would you like to taste this yummy cake?
Özel lezzet neye benziyor?
- What does the special taste like?
Bu lezzetli keki tatmak ister misin?
- Would you like to taste this yummy cake?
Ben bütün iyileri tattım, ve sağlıklı olmaktan daha iyisini bulmadım.
- I tasted all goods, and didn't find better than good health.
Şu ana kadar tattığım ilk Japon yemeği buydu.
- This was the first Japanese food I had ever tasted.
Limonun tadını beğeniyor musun?
- Do you like the taste of lemons?
Limonlu suyun tadını beğeniyorum.
- I like the taste of lemon water.
Sen bir tadına bakmak ister misin?
- Would you like a taste?
Damak tadım sizinkinden oldukça farklı.
- My taste is quite different from yours.
Yabancı pirinç sert ve tatsızdır ve de Japon damak tadına hitap etmez.
- Foreign rice is hard and tasteless, and doesn't appeal to the Japanese palate.
Tat vermek için tuz ve biber ilave et.
- Add salt and pepper to taste.
Müzikte zevkler kişiden kişiye değişir.
- Tastes in music vary from person to person.
Tom'un müzik zevki benimkine benzer.
- Tom's taste in music is similar to mine.
Bir tadımlık ister misin?
- Would you care for a taste?
İlk defa mı tadına bakıyorsun?
- Is this the first time you have tasted it?
Annem çorbanın tadına baktı ve biraz daha tuz ilave etti.
- My mother tasted the soup and added a little more salt.
Karpuzun tadını severim.
- I love the taste of watermelon.
Bu pilavın harika tadı var.
- This pilaf tastes great!
Daha fazla tuz gerekip gerekmediğini görmek için pirincin tadına bak.
- Taste the rice to see if it needs more salt.
Daha fazla sarımsak gerekip gerekmediğini görmek için çorbanın tadına bak.
- Taste the soup to see if it needs more garlic.
O, dudaklarının nasıl tat alacağını merak ediyordu.
- She wondered how his lips would taste.
Onun tadının nasıl olacağı hakkında meraklıydı, bu yüzden küçük bir ısırık aldı.
- He was curious about how it would taste, so he took a small bite.
Elma sevmem. Onların hepsi bana tatsız görünüyor.
- I don't like apples. All of them seem tasteless to me.
Çok pişmiş balık kuru ve tatsız olabilir.
- Overcooked fish can be dry and tasteless.
Bu restorandaki yemekler lezzetsiz.
- The food in this restaurant is tasteless.
Müzikte zevkler kişiden kişiye değişir.
- Tastes in music vary from person to person.
Tom'un müzikte iyi zevkleri vardır.
- Tom has good tastes in music.
Onlar pirincin tadına bakıyorlar.
- They're tasting the rice.
O yemek çok lezzetli.
- That food is very tasteful.
Tom'un evinin içi zevkle dekore edilmiştir.
- The interior of Tom's house is decorated tastefully.
Tom'un oturma odası zevkle döşenmiştir.
- Tom's living room was tastefully furnished.
Dr. Parker has good taste in wine.
The chicken tasted great.
Livy is quoted to have said They had not yet tasted the sweetness of freedom.
Yeah. It tastes like chicken.
Like many another Italian War hero, young Dino Grandi had turned to the post-War Fascist movement to satisfy an acquired taste for action.
NBA Hall of Famer Arnold Red Auerbach was an acquired taste for most people who had to deal with him on a regular basis. . . his rough edges becoming part and parcel of his storied success.
Knowing that I had inadvertently aided a killer, left me with a bad taste in my mouth.
The more I thought of my orders, the more it left a bad taste in my mouth.
1. The rooms in her new home were painted and decorated to the king's taste.
2. The soldiers dressed and marched to the king's taste.
The rooms in her new home were painted and decorated to the queen's taste.
... I trust his taste. ...
... we wanted to give you a little taste of that. We want to enable developers to do a lot more ...