tanıdıklar

listen to the pronunciation of tanıdıklar
Турецкий язык - Английский Язык
acquaintanceship
The state of being acquainted; acquaintance
An acquaintance
A state of being acquainted; acquaintance
{i} friendship, relationship, familiarity
tanıdık
acquaintance

For me he is neither a brother nor an acquaintance. - O benim için ne bir erkek kardeş ne de bir tanıdık.

He is not a friend, but an acquaintance. - O, bir arkadaş değil ama bir tanıdıktır.

tanıdık
{s} familiar

This kind of experience is familiar to everyone. - Bu tür bir deneyim herkes için tanıdık.

Tom didn't see any familiar faces at the party. - Tom partide hiç tanıdık yüzler görmedi.

tanı
{i} diagnosis
tanıdık
{i} friend

He has many acquaintances but few friends. - Onun birçok tanıdıklar ancak birkaç arkadaşı var.

He is not a friend, but an acquaintance. - O, bir arkadaş değil ama bir tanıdıktır.

tanıdık
friend at court
tanı
identification
tanı
direct
tanıdık
connection
tanı
(Bilgisayar) identify

Some people identify success with having much money. - Bazı insanlar başarıyı çok para kazanma olarak tanımlarlar.

You can easily identify Tom because he is very tall. - Tom'u kolaylıkla tanıyabilirsin çünkü o çok uzun.

tanı
recognise

The computer recognises two hundred different types of errors. - Bilgisayar iki yüz farklı tipteki hatayı tanır.

Do you recognise the person in this picture? - Bu fotoğraftaki adamı tanıyor musun?

tanı
{f} recognized

I recognized her by the hat she was wearing. - Onu giydiği şapkadan tanıdım.

Having seen him in the picture, I recognized him at once. - Resimde gördükten sonra, onu derhal tanıdım.

tanı
diagnostic

The sphygmomanometer is an important diagnostic instrument. - Tansiyon ölçme aleti önemli bir tanı aracıdır.

tanıdık
recognised
tanı
diagnosis teşhis
tanıdık
contact
tanıdık
(someone) whom one is acquainted with; (something) which one is acquainted with; familiar, well-known
tanıdık
acquaintance (person with whom one is acquainted)
tanıdık
contact man
tanıdık
speaking
Турецкий язык - Турецкий язык
eş dost
Tanıdık
bildik
tanı
Bir hastalığı tanıma işi, teşhis
tanıdık
Tanışılıp konuşulan kimse, bildik: "Mart başlayalı kırkını geçmiş nice tanıdıklarım hastalandı."- A. Haşim
tanıdık
Daha önceden bilinen, görülen, aşina
tanıdık
Tanışılıp konuşulan kimse, bildik
tanıdık
Daha önceden bilinen, görülen, aşina: "Yanaştığımız iskeleden birtakım dost ve tanıdık çehreler bana doğru uzanmış, gülümsüyor..."- Y. K. Karaosmanoğlu
tanıdıklar
Избранное