He will think he has been completely forgotten.
- Tamamen unutulduğunu düşünecek.
Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
I didn't have to open the letter. I knew exactly what it said.
- Mektubu açmak zorunda değildim. Ne söylediğini tamamen biliyordum.
You and Tom are exactly the same.
- Sen ve Tom tamamen aynısınız.
He's American through and through.
- O tamamen Amerikalıdır.
I just couldn't go through with it.
- Ben sadece onu tamamen bitiremedim.
Tom still hasn't quite learned the rules of the game.
- Tom hâlâ oyunun kurallarını tamamen öğrenmemişti.
The bear is quite tame and doesn't bite.
- Ayı tamamen uysal ve ısırmaz.
Tom is utterly obsessed with food. No wonder Mary dumped him!
- Tom tamamen yiyeceklere saplantılı. Mary'nin onu terkettiğine şaşmamalı.
Tom was utterly humiliated.
- Tom tamamen aşağılanmıştı.
His speech was not altogether bad.
- Onun konuşması tamamen kötü değildi.
The Latin language is not entirely unknown to me, but I altogether lack the ability to speak it.
- Latince tamamen bilmediğim bir dil değil ama bu dili konuşma yeteneğinden tamamen yoksunum.
We were thoroughly satisfied with his work.
- Onun işinden tamamen tatmin olduk.
They got thoroughly wet in the rain.
- Onlar yağmurda tamamen ıslandılar.
It was sheer coincidence that Mary and I were on the same train.
- Mary ve benim aynı trende olmamız, tamamen bir tesadüftü.
It is a sheer waste of time.
- O tamamen zaman kaybı.
He fully realizes that he was the cause of the accident.
- Kazanın sebebi olduğunun tamamen farkındadır.
I'm sorry, today is fully booked.
- Üzgünüm, bugün tamamen ayrılmış.
The company, wholly owned by NTT, is doing well.
- Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor.
The statement is not wholly true.
- İfade tamamen gerçek değil.
I'm perfectly normal.
- Ben tamamen normalim.
I assure you Tom will be perfectly safe.
- Tom'un tamamen güvenli olacağına sizi temin ederim.
It's a whole new world.
- Tamamen yeni bir dünya.
Tom remained wide awake the whole night.
- Tom bütün gece tamamen uyanık kaldı.
What he told us the other day simply doesn't make sense, does it?
- Geçen gün onun bize söylediğinin tamamen bir anlamı yok, değil mi?
Let's face it: this sentence is simply bad.
- Şunu kabul edelim ki bu cümle tamamen kötü.
The shy boy was utterly embarrassed in her presence.
- Utangaç erkek çocuğu onun varlığında tamamen sıkıldı.
He felt utterly humiliated.
- O, tamamen aşağılanmış hissetti.
Tom and Mary were finally completely alone.
- Tom ve Mary nihayet tamamen yalnızdı.
He met Sam purely by chance.
- O, tamamen şans eseri Sam ile karşılaştı.
It was pure accident that I came to know her.
- Onu tanımam tamamen tesadüftü.
It isn't totally exact.
- O tamamen kesin değildir.
The boy is totally dependent on his parents.
- Çocuk tamamen ebeveynlerine bağımlıydı.
All the cherry trees in the park are in full bloom.
- Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.
Tom is fully aware of the problem.
- Tom tamamen problemin farkında.
He's American through and through.
- O tamamen Amerikalıdır.
All the cherry trees in the park are in full bloom.
- Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.
The cherry blossoms are in full bloom.
- Kirazlar tamamen çiçek açtılar.
Tom is about through here.
- Tom neredeyse tamamen burada.
Are you completely through with your homework?
- Sen tamamen ödevlerin aracılığıyla mısın?
He was good and drunk.
- O tamamen sarhoş olmuştu.
The window was wide open.
- Pencere tamamen açıktı.
Tom remained wide awake the whole night.
- Tom bütün gece tamamen uyanık kaldı.
I am quite all right now.
- Ben şimdi tamamen iyiyim.
I am not wholly convinced that you are right.
- Haklı olduğuna tamamen ikna olmadım.
Tom was dead set against the idea.
- Tom fikre tamamen karşıydı.
I'm dead against the plan.
- Ben plana tamamen karşıyım.
I don't entirely understand what he said.
- Ben, onun söylediğini tamamen anlamıyorum.
He is not entirely without courage.
- O, tamamen cesaretsiz değil.
All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
- Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
He met Sam purely by chance.
- O, tamamen şans eseri Sam ile karşılaştı.
Having worked on the farm all day long, he was completely tired out.
- Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu.
Tom was all worn out.
- Tom tamamen bitkindi.
That was absolutely unnecessary.
- Bu tamamen gereksizdi.
Stay absolutely still.
- Tamamen hareketsiz dur.
It sounds downright frightening.
- Bu tamamen korkutucu görünüyor.
This place is downright creepy.
- Bu yer tamamen tüyler ürpertici.
The judgment isn't entirely fair.
- Yargılama tamamen adil değil.
That seems completely fair to me.
- O benim için tamamen adil görünüyor.
His house is cleaned thoroughly once a week.
- Onun evi haftada bir kez tamamen temizlenir.
I resolved to break up with her cleanly.
- Onunla ilişkimi tamamen bitirmeye kesin karar verdim.
I want to make this perfectly clear.
- Bunu tamamen açık yapmak istiyorum.
It's all clear to me now.
- O şimdi tamamen benim için temiz.
This translation is outright wrong.
- Bu çeviri tamamen yanlış.
Mathematicians have this in common with the French: whatever you're trying to say to them, they take it and translate it in their own way and turn it around into something completely different.
- Matematikçiler buna Fransızlarla müştereken sahiptir: onlara her ne söylemeye çalışıyorsan, onlar onu alır ve onu kendi tarzlarıyla çevirir ve onu tamamen farklı bir şeye çevirirler.
This translation is outright wrong.
- Bu çeviri tamamen yanlış.
Tom is well aware of the problem.
- Tom sorunun tamamen farkındadır.
I think I can speak French well enough to say pretty much anything I want to say.
- Sanırım söylemek istediğim bir şeyi neredeyse tamamen söylemek için yeterince iyi şekilde Fransızca konuşabilirim.
The flat comes fully furnished.
- Daire tamamen mobilyalıdır.
Her girlfriend is completely flat-chested.
- Onun kız arkadaşı tamamen düz göğüslü.
Tom's question caught Mary completely off-guard.
- Tom'un sorusu Mary'yi tamamen hazırlıksız yakaladı.
Your guess is entirely off the mark.
- Senin tahminin tamamen yanlış.
Tom is perfectly satisfied with his current salary.
- Tom şu anki aylığından tamamen memnun.
I can understand your position perfectly.
- Pozisyonunuzu tamamen anlayabiliyorum.