Will the ice bear our weight?
- Buz bizim ağırlığını taşıyabilecek mi?
I bear him no malice.
- Ona karşı hiçbir kötü niyet taşımıyorum.
Buses, trains and planes convey passengers.
- Otobüs, tren ve uçaklar yolcu taşırlar.
The pipe conveys water from the lake to the factory.
- Boru, gölden fabrikaya su taşır.
I quit my job and moved so I could start off with a clean slate.
- Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.
Few elephants would volunteer to move to Europe.
- Birkaç fil Avrupa'ya taşınmak için gönüllü olurdu.
Tom wants to move to Boston.
- Tom Boston'a taşınmak istiyor.
I think it's time for me to move to the suburbs.
- Sanırım varoşlara taşınmamın zamanıdır.
Tom is carrying a violin under his arm.
- Tom kolunun altında keman taşıyor.
Tom was carrying an armful of books.
- Tom, bir kucak dolusu kitap taşıyordu.
He transferred his office to Osaka.
- Ofisini Osaka'ya taşıdı.
The office has been transferred up to the sixth floor.
- Ofis altıncı kata taşındı.
The office has been transferred up to the sixth floor.
- Ofis altıncı kata taşındı.
He transferred his office to Osaka.
- Ofisini Osaka'ya taşıdı.
Japanese women carry their babies on their backs.
- Japon kadınları bebeklerini sırtlarında taşırlar.
She is carrying a backpack on her back.
- O, sırtında bir sırt çantası taşıyor.
She carried that habit to her grave.
- O, o alışkanlığı mezarına kadar taşıdı.
I carried three books.
- Ben üç kitap taşıdım.
A ferry carrying hundreds of high school students sank in South Korea.
- Yüzlerce lise öğrencisini taşıyan bir feribot Güney Kore'de battı.
Tom offered to ferry us across the river in his boat.
- Tom bizi botuyla nehrin karşı tarafına taşımayı önerdi.