Onun bizden bir şey sakladığından eminim.
- I'm sure he is holding back something from us.
Onu yapacak son kişinin o olacağından eminim.
- I am sure he would be the last person to do it.
Onu elbette bilmiyoruz.
- We don't know that for sure.
Tom elbette tenis oynayabilir.
- Tom sure can play tennis.
Tabii, Tom, anlıyorum.
- Sure, Tom, I understand.
Sigara dumanı sağlıksız olabilir ama tabii ki güzel görünüyor.
- Cigarette smoke may be unhealthy, but it sure does look pretty.
Makbuzu mutlaka saklayın.
- Make sure you save the receipt.
Bu mektubu mutlaka postala.
- Be sure to mail this letter.
Hayalinin gerçekleşeceği gün kesinlikle gelecek.
- The day will surely come when your dream will come true.
O harika! Kesinlikle güleceksiniz.
- It's great! You'll laugh for sure.
Tom bugünkü sınavı geçeceğinden bayağı emin.
- Tom is pretty sure that he'll pass today's exam.
Bu mektubu mutlaka postala.
- Be sure to mail this letter.
Makbuzu mutlaka saklayın.
- Make sure you save the receipt.
Sen bunu bana anlatan ilk kişi değilsin, muhakkak son kişide değilsin.
- You're not the first person to tell me that, and surely you're not the last.
Muhakkak birine söyledin.
- Surely you told somebody.
Endişelenme. Eminim, Tom'un henüz burada olmamasının sağlam bir nedeni var.
- Don't worry. I'm sure there's a good reason why Tom isn't here yet.
Beni kimsenin izlemediğini sağlama bağladım.
- I made sure no one was following me.
Şüphesiz onlara yardım etmek istiyoruz.
- We'd sure like to help them.
Şüphesiz Tom'la irtibata geçebiliriz.
- Surely we can get in touch with Tom.
Bu bilginin güvenilir olduğundan emin misin?
- Are you sure this information is reliable?
Tom elektronik sigara içmenin sigara içmekten daha güvenilir olduğunu düşünüyor ama Mark o kadar emin değil.
- Tom thinks that vaping is safer than smoking cigarettes, but Mary's not so sure.
O, Cumaya kadar kesin olarak bize kararını bildireceğini söyledi.
- He said he would give us his decision for sure by Friday.
Hava bu gece kesinlikle iyi olacak.
- The weather will be good tonight for sure.
Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.
- Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness.
Sigara dumanı sağlıksız olabilir ama tabii ki güzel görünüyor.
- Cigarette smoke may be unhealthy, but it sure does look pretty.
Keşke bunu kati olarak söyleyebilsem.
- I wish I could say for sure.
Kesinlikle sıkıntılarımız olacak.
- We'll have troubles for sure.
Eğer şimdi gidersen, bir trafik sıkışıklığına yakalanacağına eminim.
- If you leave now, I'm sure you'll be caught in a traffic jam.
Sigara dumanı sağlıksız olabilir ama tabii ki güzel görünüyor.
- Cigarette smoke may be unhealthy, but it sure does look pretty.
Tom Mary'nin hâlâ uyuduğundan emin olmak için kontrol etti.
- Tom checked to make sure Mary was still sleeping.
Tom Mary'nin iyi zaman geçirdiğinden emin olmak için zahmete katlandı.
- Tom went out of his way to make sure Mary had a good time.
Tom epey çok yedi. Acıkmış olmalı.
- Tom sure ate a lot. He must've been hungry.
Bugün epeyce çok çalıştın.
- You sure worked hard today.
Okyanus araştırmasının geleceğini onun geçmişiyle tahmin edeceksek birçok heyecan verici keşifleri elbette dört gözle bekleriz.
- If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries.
Elbette orada olacağım.
- I'll be there for sure.
O harika! Kesinlikle güleceksiniz.
- It's great! You'll laugh for sure.
Hayalinin gerçekleşeceği gün kesinlikle gelecek.
- The day will surely come when your dream will come true.
Elbette, onu kastedemezsiniz.
- Surely, you can't mean that.
Okyanus araştırmasının geleceğini onun geçmişiyle tahmin edeceksek birçok heyecan verici keşifleri elbette dört gözle bekleriz.
- If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries.
Beklenildiği gibi, Yeni Yıl Arefesinde Tom cesaret buldu ve topallayarak partiye yürüyebildi.
- Tom took heart and, sure enough, on New Year's Eve he was able to hobble along to a party.
Bu, ölüm kadar kesindir.
- It's as sure as death.
Elbette o yeterince şüphe uyandırdı.
- Sure enough, he entertained doubts.
Keşke bunu kati olarak söyleyebilsem.
- I wish I could say for sure.
Şüphesiz, o bir şoktu.
- It was a shock, to be sure.
O şüphesiz zengin ama onun çok akıllı olduğunu sanmıyorum.
- She is rich, to be sure, but I don't think she's very smart.
O elbette toplantıdaydı ama uyuyordu.
- He was at the meeting, to be sure, but he was asleep.
O ünlü bir adam, elbette ben ondan hoşlanmıyorum.
- He is a famous man, to be sure, but I don't like him.
Ben zamandan emin olmak istiyorum.
- I'd like to make sure of the time.
Hayalinin gerçekleşeceği gün kesin gelecek.
- The day is sure to come when your dream will come true.
O, kesinlikle yarın gelecek.
- He is sure to come tomorrow.
Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.
- Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness.
Sen bunu bana anlatan ilk kişi değilsin, muhakkak son kişide değilsin.
- You're not the first person to tell me that, and surely you're not the last.
Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.
- Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness.
Uykudan sonra Tom eminim daha iyi bir ruh hali içinde olacaktır.
- After sleeping, Tom will surely be in a better mood.
Şüphesiz iyi bir fikir ama uygulamaya koymak zor.
- It's a good idea, to be sure, but it's hard to put it into practice.
Şüphesiz o iyi bir adam ama güvenilir değil.
- He is a good fellow, to be sure, but he isn't reliable.
O elbette toplantıdaydı ama uyuyordu.
- He was at the meeting, to be sure, but he was asleep.
O ünlü bir adam, elbette ben ondan hoşlanmıyorum.
- He is a famous man, to be sure, but I don't like him.
Bunu yapmak istediğin için yaptığından emin olmak istiyorum.
- I want to be sure that you're doing this because you want to.
Tom'un burada olmayı planladığından emin olmak istedim.
- I wanted to be sure Tom was planning to be here.
Formu imzaladığınızdan ve mühürlediğinizden emin olun.
- Please be sure to sign and seal the form.
Kısa sürede yeni adresini bana bildirdiğinden emin ol.
- Please be sure to let me know your new address soon.
O, Cumaya kadar kesin olarak bize kararını bildireceğini söyledi.
- He said he would give us his decision for sure by Friday.
Hava bu gece kesinlikle iyi olacak.
- The weather will be good tonight for sure.
Gitmeden önce ondan emin olmalısınız.
- You should make sure of it before you go.
Ondan önce, gerçekten emin olsak iyi olur.
- Before that, we had better make sure of the fact.
Ben zamandan emin olmak istiyorum.
- I'd like to make sure of the time.
Tom kilitli olduğundan emin olmak için kapısını iki kez kontrol etti.
- Tom double-checked his door to make sure it was locked.
Gitmeden önce ondan emin olmalısınız.
- You should make sure of it before you go.
Bundan emin olacağız.
- We'll make sure of it.
Kimsenin izlemediğinden emin oldum.
- I made sure that no one was watching.
Tom'un ne yapması gerektiğini bildiğinden emin olmak istiyorum.
- I want to be sure Tom knows what he's supposed to do.
Bunu yapmak istediğin için yaptığından emin olmak istiyorum.
- I want to be sure that you're doing this because you want to.
Elbette ona inanmıyorsun.
- Surely you don't believe that.
Elbette, onu yapamazsınız.
- Surely, you can't mean that.
At this time of year, sure as eggs is eggs, the TV starts filling with Christmas ads for toys.
It had been predicted it would be rainy today and, sure enough, it was beginning to rain.
When it came to sport, he was really sure of himself: he knew he was good.
Thanks a lot for your help. / Sure thing!.
Can you finish by tomorrow? / Sure thing!.
That hat should be a sure-fire way to spot him in a crowd.
He was wis on his word.
Did you enjoy the concert? -- For sure.
When you leave, make sure you lock the door behind you.
his feet were planted surely on the ground.
Surely, you must be joking.
The surgeon's sureness was the result of long study in school and long practice in the operating room, never did he hesitate and never was there a mis-move.
His sureness was born of having looked it up in a reputable reference book.
From which Surah is this Ayah from?
- Bu ayet hangi sureden?
From which Surah is this Ayah from?
- Bu ayet hangi sureden?
... protecting your private information, making sure that ...
... Third, and I'm sure you'll love this one too, we're ...