İngilizce konuşma becerisi kazandı.
- He acquired the ability to speak English.
Sosyal medya gençlerin sözel iletişim becerilerini kısıtlıyor olabilir.
- Social media may be inhibiting the ability of young people to communicate verbally.
Bu sıradan bir yetenek değildir.
- This isn't any ordinary ability.
Biz onun yetenekli bir adam olduğunu kabul ediyoruz.
- We admit that he is a man of ability.
Bir ülkenin ekonomik gücü sadece üretme kabiliyetinde değil aynı zamanda tüketme yeteneğinde de bulunur.
- The economic strength of a country lies not alone in its ability to produce, but also in its capacity to consume.
Tom kesinlikle patron olma kabiliyetine sahip.
- Tom definitely has the ability to be the boss.
Zayıflığı gösterme yeteneği bir güçtür.
- The ability to show weakness is a strength.
This phone has the ability to have its software upgraded wirelessly.