suçsuz

listen to the pronunciation of suçsuz
Турецкий язык - Английский Язык
blameless

He is blameless in this situation. - Bu durumda o suçsuzdur.

You're not totally blameless. - Sen tamamen suçsuz değilsin.

innocent

Tom is probably innocent. - Tom muhtemelen suçsuz.

Beth argued that Sally was only pretending to be innocent. - Beth, Sally'nin yalnızca suçsuz numarası yaptığını iddia etti.

not guilty, innocent
guiltless
not guilty

She believes her boyfriend is not guilty. - Erkek arkadaşının suçsuz olduğuna inanıyor.

We find the defendant, Tom Jackson, not guilty. - Biz sanık, Tom Jackson'ı suçsuz buluyoruz.

clean-handed
harmless
innocent, blameless
(Politika, Siyaset) innocence

The lawyer insisted on his innocence. - Avukat onun suçsuzluğu konusunda ısrar etti.

We are all convinced of his innocence. - Hepimiz onun suçsuzluğuna inanıyoruz.

inculpable
clear
guilt free
unimpeachable
sinless
guilt

Bill Clinton was found not guilty. - Bill Clinton suçsuz bulundu.

We find the defendant, Tom Jackson, not guilty. - Biz sanık, Tom Jackson'ı suçsuz buluyoruz.

suç
crime

Slavery is a crime against humanity. - Angarya, insanlık dışı bir suçtur.

Slavery is a crime against humanity. - Kölelik, insanlık dışı bir suçtur.

suç
{i} offense

He was unaware of the enormity of the offense. - Suçun iğrençliğinden habersizdi.

This was Tom's third offense, so he was put in jail. - Bu Tom'un üçüncü suçuydu, bu yüzden hapse kondu.

suçsuz bir şekilde
innocently
suçsuz çıkarmak
exonerate
suçsuz bulmak
find not guilty
suçsuz çıkarmak
exculpate
suçsuz çıkarmak
to exonerate
suç
{i} blame

Not only you but I also was to blame. - Sadece sen değil aynı zamanda ben de suçlanacaktım.

Tom always tries to blame someone else for his failures. - Tom hataları için her zaman başka birini suçlamaya çalışır.

suç
{i} culpability
suç
{i} error

To err is human. To blame somebody else for your errors is even more human. - Hatasız kul olmaz. hataların için başka birini suçlamak daha insanidir.

Don't blame him for the error. - Hata için onu suçlamayın.

suç
{i} wrong

They blamed themselves for being wrong. - Hata olduğu için kendilerini suçladılar.

He accused us of wronging him. - Bizi ona haksızlık etmekle suçladı.

suç
wrongdoing

Was he, in fact, guilty of wrongdoing? - Aslında o haksızlıktan dolayı suçlu muydu?

suç
trendy
suç
delictum
suç
erime
suç
misdemeanor
suç
offence

Such an offence is punished by a fine and/or imprisonment. - Böyle bir suç ceza ve / veya hapis ile cezalandırılır.

Sami committed an offence. - Sami bir suç işlemişti.

suç
fault

I don't blame you for the accident; it was not your fault. - Kaza için seni suçlamıyorum, senin hatan değildi.

Everybody's fault is nobody's fault. - Herkesin suçu kimsenin hatası değildir.

suç
infraction
suç
sin

In Singapore, one way to punish a criminal is to whip him or her. - Singapur'da bir suçluyu cezalandırmanın bir yolu onu ya da onu kırbaçlamaktır.

Both the old and young are guilty of sinning. - Hem yaşlılar hem de gençler günah suçlusudur.

suç
Job

An attorney's job is proving that his client is innocent. - Bir avukatın işi müvekkilinin suçsuz olduğunu kanıtlamaktadır.

The police's job is to prevent and investigate crime. - Polisin işi suçu önlemek ve araştırmaktır.

suç
committing crime
suç
the offense
suç
an offense
suç
criminal offense
suç
criminalizing
suç
misdemeanour [Brit.]
suç
offense, blameworthy act
suç
guilt

He was found guilty of murder. - O cinayetten suçlu bulundu.

He was guilty of murder. - O cinayetten suçluydu.

suç
transgression
suç
crime, offence, offense, fault, guilt; criminal
suç
delict
suç
offence [Brit.]
suç
irregularity
suç
criminality
suç
misdeed
suç
(Hukuk) crime, offence
suç
delinquency

The increase in juvenile delinquency is a serious problem. - Çocuk suçluluğundaki artış ciddi bir sorundur.

suç
caper
suç
felony

Have you ever been convicted of a felony? - Sen hiç bir suçtan mahkum edildin mi?

What you're doing right now is a felony. - Şu anda yaptığın şey bir suç.

suç
rap

Dan was arrested and charged with rape. - Dan tutuklandı ve tecavüzle suçlandı.

Rape is a horrible crime. - Tecavüz korkunç bir suçtur.

suç
absolve
suç
absolution
suç
{i} misdemeanour
suç
malfeasance
Турецкий язык - Турецкий язык
Suçu olmayan, suç işlememiş olan, masum
Suç
cürüm

Cürüm nispeti mütemadiyen fazlalaşıyor. - Suç oranı sürekli olarak artıyor.

suç
Törelere, ahlak kurallarına aykırı davranış
suç
Yasalara aykırı davranış, cürüm
suç
Yasalara aykırı davranış, cürüm: "Casusluk suçundan yakalanıp müebbet hapse mahkûm olmadın mı?"- R. H. Karay
suç
Hukuka aykırı eylem
suçsuz
Избранное