Tom bu konuda çok güçlü hissediyor.
- Tom feels very strongly about this.
Ben o konuda kendimi çok güçlü hissediyorum.
- I feel very strongly about it.
Öldükten sonra tekrar canlanmaya kuvvetle inanıyorum.
- I strongly believe in respawn after death.
Mariko'nun anne babası, onun bir Amerikalı ile evlenmesine kuvvetle karşılar.
- Mariko's parents are strongly opposed to her marrying an American.
Tavsiyemi dinlemenizi şiddetle ısrar ediyorum.
- I strongly urge you to follow my advice.
Senatör Hoar şiddetle antlaşmaya karşı konuştu.
- Senator Hoar spoke strongly against the treaty.
Son derece büyükannesine benzer.
- She strongly resembles her grandmother.
Onun yalan söylediğinden son derece şüphelendim.
- I strongly suspected that he had been lying.
Taro güçlü bir sorumluluk duygusuna sahiptir.
- Taro has a strong sense of responsibility.
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
Bütün gün boyunca kuvvetli bir rüzgar esti.
- A strong wind blew all day long.
Egzersiz vücudunu kuvvetli yapar.
- Exercise makes your body strong.
Biz pek çok konuşmadık.
- We didn't talk very much.
Tom çok fazla değişmedi.
- Tom hasn't changed very much.
Mike hayvanları çok fazla severdi.
- Mike liked animals very much.
Dün sert rüzgarların yanı sıra, yoğun yağmur yağdı.
- Not only were there strong winds yesterday, but also it rained heavily.
Sert bir rüzgar esiyordu.
- A strong wind was blowing.
Mukavva, kağıttan daha mukavemetlidir.
- Cardboard is stronger than paper.
Bu çay çok demli. Biraz su ekle.
- The tea is too strong. Add some water.
Demli ve koyu kahvemi sevme tarzımdır.
- Dark and strong is how I like my coffee.
Daha sıkı çalışmanı kuvvetle öneririm.
- I strongly suggest that you study harder.
Tom'un el sıkışması çok güçlü.
- Tom's handshake is very strong.
Bu merdiven benim ağırlığımı taşıyacak kadar güçlü mü?
- Is this ladder strong enough to bear my weight?
Yapı bu kadar ağırlığı taşıyacak kadar güçlü değil.
- The structure isn't strong enough to support that much weight.
Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
- A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
Tom'un Mary'ye olan yoğun ilgisi, bende şiddetli bir kıskançlık hissi uyandırdı. Ama belli etmedim.
- Tom's strong interest in Mary provoked my jealousy. But I managed to conceal.
Bu ipin yeterince sağlam olduğunu düşünüyor musun?
- Do you think this rope is strong enough?
Ahır küçüktü ama sağlamdı.
- The barn was small, but it was strong.
İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
- The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur.
- He speaks English with a strong German accent.
O, dürüst, güçlü ve kararlar vermek için istekliydi.
- He was honest, strong, and willing to make decisions.
Mary çok iradeli bir kadın.
- Mary is a very strong-willed woman.
Tom çok iradeli bir kişi.
- Tom is a very strong-minded person.
Boğa boğa güreşçisinden daha güçlüdür ama o neredeyse her zaman kaybeder.
- The bull is stronger than the bullfighter, but he almost always loses.
Babam koyu kahveyi sever.
- My father likes strong coffee.
Tom her zaman kahvesini koyu içer.
- Tom always drinks his coffee strong.
John Rutledge şiddetle karşı çıktı.
- John Rutledge disagreed strongly.
Bunu şiddetle tavsiye ediyorum.
- I recommend it strongly.
Onlar benim önerime kuvvetle karşı çıkıyorlar.
- They are strongly opposing my proposal.
Britanya halkı köleliğe kuvvetle karşı çıktı.
- The British people strongly opposed slavery.
His reply was strongly suggestive of a forthcoming challenge to the governor.
In the third race, Renowned Blaze finished strongly to show, paying six dollars.
The man was nearly drowned after a strong undercurrent swept him out to sea.
Jake was tall and strong.
a strong verb.
The enemy's army force was five thousand strong.
He is strong in the face of adversity.
... and terrifying. Users will be strongly incentivized to settle quickly, rather than face the dreadful ...
... vigil but I strongly believe our leadership and our security ...