İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
Taro güçlü bir sorumluluk duygusuna sahiptir.
- Taro has a strong sense of responsibility.
Egzersiz vücudunu kuvvetli yapar.
- Exercise makes your body strong.
Bütün gün boyunca kuvvetli bir rüzgar esti.
- A strong wind blew all day long.
Bu kahve gerçekten sert.
- This coffee is really strong.
Tom'un içkisi seninkinden ya da benimkinden daha sert.
- Tom's drink is stronger than yours or mine.
Tom'un Mary'ye olan yoğun ilgisi, bende şiddetli bir kıskançlık hissi uyandırdı. Ama belli etmedim.
- Tom's strong interest in Mary provoked my jealousy. But I managed to conceal.
Düşmana karşı şiddetli bir taarruza geçtiler.
- They began with a strong attack against the enemy.
Bu ipin yeterince sağlam olduğunu düşünüyor musun?
- Do you think this rope is strong enough?
Karton, kağıttan daha sağlamdır.
- Cardboard is stronger than paper.
Mukavva, kağıttan daha mukavemetlidir.
- Cardboard is stronger than paper.
Bu merdiven benim ağırlığımı taşıyacak kadar güçlü mü?
- Is this ladder strong enough to bear my weight?
Açlık en ağır sorunlardan biridir.
- Hunger is one of the strongest griefs.
O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur.
- He speaks English with a strong German accent.
İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
- The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
O, dürüst, güçlü ve kararlar vermek için istekliydi.
- He was honest, strong, and willing to make decisions.
Mary çok iradeli bir kadın.
- Mary is a very strong-willed woman.
Tom güçlü iradelidir.
- Tom is strong-willed.
Boğa boğa güreşçisinden daha güçlüdür ama o neredeyse her zaman kaybeder.
- The bull is stronger than the bullfighter, but he almost always loses.
Ben kahvemi koyu severim.
- I like my coffee strong.
Neden kahveyi koyu seviyorsun?
- Why do you like coffee strong?
Bunu şiddetle tavsiye ediyorum.
- I recommend it strongly.
John Rutledge şiddetle karşı çıktı.
- John Rutledge disagreed strongly.
Onlar benim önerime kuvvetle karşı çıkıyorlar.
- They are strongly opposing my proposal.
Kendinize başka bir avukat bulmanızı kuvvetle öneriyorum.
- I strongly suggest that you get yourself another lawyer.
Bu çay çok demli. Biraz su ekle.
- The tea is too strong. Add some water.
Demli ve koyu kahvemi sevme tarzımdır.
- Dark and strong is how I like my coffee.
Onun el sıkışması çok güçlüdür.
- His handshake is very strong.
Daha sıkı çalışmanı kuvvetle öneririm.
- I strongly suggest that you study harder.
Tom çok iradeli bir kişi.
- Tom is a very strong-minded person.
Azimli kadınlardan nefret ederim.
- I hate strong-minded women.
japanese history really is'nt my strong suit.
Ah Tom, sen büyük, güçlü adamsın! Buraya gel ve beni öp! Üzgünüm! Ben evliyim!
- Oh Tom, you big, strong man! Come here and kiss me! I'm sorry! I'm married!
Onlar benim önerime kuvvetle karşı çıkıyorlar.
- They are strongly opposing my proposal.
Öldükten sonra tekrar canlanmaya kuvvetle inanıyorum.
- I strongly believe in respawn after death.
O benden daha kuvvetli.
- She's stronger than me.
O benden daha kuvvetli.
- She's stronger than me.
Ben o konuda kendimi çok güçlü hissediyorum.
- I feel very strongly about it.
Bu konuda çok güçlü hissediyorum.
- I feel very strongly about this.
Türkiye, Yunanistan'dan daha güçlüydü.
- Turkey was stronger than Greece.
Senin takım bizimkinden daha güçlü.
- Your team is stronger than ours.
Senatör Hoar şiddetle antlaşmaya karşı konuştu.
- Senator Hoar spoke strongly against the treaty.
Tavsiyemi dinlemenizi şiddetle ısrar ediyorum.
- I strongly urge you to follow my advice.
Son derece büyükannesine benzer.
- She strongly resembles her grandmother.
Onun yalan söylediğinden son derece şüphelendim.
- I strongly suspected that he had been lying.
The man was nearly drowned after a strong undercurrent swept him out to sea.
Jake was tall and strong.
a strong verb.
The enemy's army force was five thousand strong.
He is strong in the face of adversity.
a strong smell.
a strong drink.
a strong position.
good strong shoes.
a strong medicine.
a strong taste.
You’re working with troubled youth in your off time? That’s strong!.
Not for nothing do bodybuilders and rappers brag and swagger about living on “Strong Island.”.
She has trouble keeping men because of her strong personality.
I told you Winston, he said, that metaphysics is not your strong point. The word you are trying to think of is solipsism. - 1984, George Orwell.
That area isn't my strong suit, but I can give it a shot.
Foreign policy was the President's strong suit.
His reply was strongly suggestive of a forthcoming challenge to the governor.
... strong and fragile, right? ...
... in two types, weak and strong. Both of them are involved in the creation of the sun. The ...