John bu günlerde çok içiyor. Biz onu artık içmemesi için durdurmak zorundayız.
- John drinks too much these days. We have to stop him from drinking any more.
Tom döğüşü durdurmak için kesinlikle hiçbir girişimde bulunmadı.
- Tom certainly made no attempt to stop the fight.
Durmak istesemde duramadım.
- Even if I had wished to stop, I couldn't.
Tom durmak ve düşünmek istedi.
- Tom wanted to stop and think.
Tokyo İstasyonu üçüncü duraktır.
- Tokyo Station is the third stop.
Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
- I think we get off at the next stop.
Kumar oynamayı bırakmak zorundasın.
- You must stop gambling.
O, sigara içmeyi bırakmak için karar verdi.
- He made a resolve to stop smoking.
Bana öyle bakmayı durdurur musun?
- Would you stop looking at me like that?
Lütfen onu yapmayı durdurur musun?
- Would you please stop doing that?
Tom hazine aramayı durdurdu ve eve gitti.
- Tom stopped looking for the treasure and went back home.
Arabayı durdurmaya ve biraz dinlenmeye ne dersin?
- How about stopping the car and taking a rest?
Bu tapa şişeye uymaz.
- This stopper does not fit the bottle.
Boston'da bir molamız vardı.
- We had a stopover in Boston.
Tokyo'ya giderken Osaka'da mola verdim.
- I stopped off at Osaka on my way to Tokyo.
Onu durdurmaya çalıştım, ama beni geride bıraktı.
- I tried to stop him, but he left me behind.
Verdun Savaşında,Fransız güçleri bir Alman saldırısını durdurdu.
- At the Battle of Verdun, French forces stopped a German attack.
Tom Mary'nin bunu yapmasını engellemek istedi.
- Tom wanted to stop Mary from doing that.
Onun yurt dışına çıkmasını engellemek yok.
- There is no stopping her going abroad.
Tom bize konuşmayı kesmemizi söyledi.
- Tom told us to stop talking.
O, konuşmayı kesmedi.
- He didn't stop talking.
Jane çikolataya olan tutkusunu durdurmalıdır.
- Jane must stop giving way to her desire for chocolate.
Onu durdurmanın imkansız olduğunu düşündük.
- We thought it impossible to stop him.
Tom yolda acil durum duruşu yaptı.
- Tom made an emergency stop on the road.
Onun ona vurmasını engelleyemedik.
- We couldn't stop him from hitting her.
Tom Mary'nin Boston'a gitmesini engellemeye çalıştı.
- Tom tried to stop Mary from going to Boston.
Ben sana mâni olmayayım.
- Don't let me stop you.
Biz size mâni olmayalım.
- Don't let us stop you.
Benimle konuştuğun sürece, iyi, fakat sen durur durmaz, ben acıkırım.
- As long as you're talking to me, it's fine, but as soon as you stop, I get hungry.
Durmak istesemde duramadım.
- Even if I had wished to stop, I couldn't.
Tokyo İstasyonu üçüncü duraktır.
- Tokyo Station is the third stop.
Bu tren her istasyonda durur.
- This train stops at every station.
İçmeye son vermek zorundasın.
- You have to stop drinking.
Ertelemeye son vermek zorundayım.
- I have to stop procrastinating.
Sonraki durakta trenden ineceğim.
- I'm getting off the train at the next stop.
Dünya dönmeyi durdursa,ne olacağını tahmin edersin?
- Were the earth to stop revolving, what do you suppose would happen?
Şimdi buna bir nokta koymalıyız.
- We need to put a stop to this now.
Buna bir nokta koymak zorunda kalacağız.
- We'll have to put a stop to this.
Doktor bana sigara içmeyi kesmek zorunda olduğumu söyledi.
- The doctor told me I had to stop smoking.
I stopped at the traffic lights.
The sight of the armed men stopped him in his tracks.
That stop was not planned.
The organ is loudest when all the stops are pulled.
The referees stopped the fight.
He stopped for two weeks at the inn.
The stop in a bulldog's face is very marked.
To achieve maximum depth of field, he stopped down to an f-stop of 22.
He stopped the wound with gauze.
They agreed to see each other at the bus stop.