Japon askeri güçleri durdurmak için çok güçlü görünüyordu.
- The Japanese military forces seemed too strong to stop.
Hıçkırığı durdurmak için ne yapmalıyım?
- What should I do to stop hiccups?
Tom soluklanmak için durmak zorunda kaldı.
- Tom had to stop to catch his breath.
Cankurtaranlar kırmızı ışıklarda durmak zorunda değiller ama genellikle yavaşlarlar.
- Ambulances don't have to stop at red lights, but they usually slow down.
Helen sonraki durakta indi.
- Helen got off at the next stop.
Tokyo İstasyonu üçüncü duraktır.
- Tokyo Station is the third stop.
O sigarayı bırakmak zorundadır.
- She has to stop smoking.
Kumar oynamayı bırakmak zorundasın.
- You must stop gambling.
Lütfen onu durdurur musun?
- Can you please stop that?
Lütfen beni izlemeyi durdurur musun?
- Would you please stop following me?
Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
- A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
Girişte bir araba durdu.
- A car stopped at the entrance.
Bu tapa şişeye uymaz.
- This stopper does not fit the bottle.
Tokyo'ya giderken Osaka'da mola verdim.
- I stopped off at Osaka on my way to Tokyo.
Tren kısa bir mola verdi.
- The train made a brief stop.
Verdun Savaşında,Fransız güçleri bir Alman saldırısını durdurdu.
- At the Battle of Verdun, French forces stopped a German attack.
Onu durdurmaya çalıştım, ama beni geride bıraktı.
- I tried to stop him, but he left me behind.
Tom'un bunu yapmasını engellemek istiyorum.
- I want to stop Tom from doing that.
Onun olmasını engellemek zorundayım.
- I have to stop that from happening.
Tom bize konuşmayı kesmemizi söyledi.
- Tom told us to stop talking.
O, konuşmayı kesmedi.
- He didn't stop talking.
Onu durdurmanın imkansız olduğunu düşündük.
- We thought it impossible to stop him.
O ona o ilacı almayı durdurmasını tavsiye etti fakat o ihtiyacı olduğunu düşünüyordu.
- She advised him to stop taking that medicine, but he felt he needed to.
Tom yolda acil durum duruşu yaptı.
- Tom made an emergency stop on the road.
Tom'un Mary'yi incitmesini engellemeye çalıştım.
- I tried to stop Tom from hurting Mary.
Onun ona vurmasını engelleyemedik.
- We couldn't stop him from hitting her.
Biz size mâni olmayalım.
- Don't let us stop you.
Bu size mâni olmasın.
- Don't let that stop you.
Durmak istesemde duramadım.
- Even if I had wished to stop, I couldn't.
Tren durmadan önce, inmemelisin.
- You must not get off the train before it stops.
Tokyo İstasyonu üçüncü duraktır.
- Tokyo Station is the third stop.
Bu tren tüm istasyonlarda durur.
- This train stops at all stations.
Ertelemeye son vermek zorundayım.
- I have to stop procrastinating.
İçmeye son vermek zorundasın.
- You have to stop drinking.
Dünya dönmeyi durdursa,ne olacağını tahmin edersin?
- Were the earth to stop revolving, what do you suppose would happen?
Girişte bir araba durdu.
- A car stopped at the entrance.
Cümlenin sonunda nokta konulmalı.
- One should add a full stop at the end of the sentence.
Şimdi buna bir nokta koymalıyız.
- We need to put a stop to this now.
Doktor bana sigara içmeyi kesmek zorunda olduğumu söyledi.
- The doctor told me I had to stop smoking.
I stopped at the traffic lights.
The sight of the armed men stopped him in his tracks.
That stop was not planned.
The organ is loudest when all the stops are pulled.
The referees stopped the fight.
He stopped for two weeks at the inn.
The stop in a bulldog's face is very marked.
To achieve maximum depth of field, he stopped down to an f-stop of 22.
He stopped the wound with gauze.
They agreed to see each other at the bus stop.