Japon askeri güçleri durdurmak için çok güçlü görünüyordu.
- The Japanese military forces seemed too strong to stop.
Hıçkırığı durdurmak için ne yapmalıyım?
- What should I do to stop hiccups?
Durmak istesemde duramadım.
- Even if I had wished to stop, I couldn't.
Tom durmak ve düşünmek istedi.
- Tom wanted to stop and think.
Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
- I think we get off at the next stop.
Bir sonraki durakta inin.
- Get off at the next stop.
Kumar oynamayı bırakmak zorundasın.
- You must stop gambling.
O sigarayı bırakmak zorundadır.
- She has to stop smoking.
Lütfen beni izlemeyi durdurur musun?
- Would you please stop following me?
Bana öyle bakmayı durdurur musun?
- Would you stop looking at me like that?
Tom arabaya yakından bakmak için durdu.
- Tom stopped to take a close look at the car.
Girişte bir araba durdu.
- A car stopped at the entrance.
Bu tapa şişeye uymaz.
- This stopper does not fit the bottle.
Şikago'da bir molamız vardı.
- We had a stopover in Chicago.
Tren kısa bir mola verdi.
- The train made a brief stop.
Bu cümleyi Tatoeba'ya ekliyorum ve kimse beni durduramaz!
- I'm putting this sentence on Tatoeba and nobody can stop me!
Dünya dönmeyi durdursa,ne olacağını tahmin edersin?
- Were the earth to stop revolving, what do you suppose would happen?
Tom'un bunu yapmasını engellemek istiyorum.
- I want to stop Tom from doing that.
Onun yurt dışına çıkmasını engellemek yok.
- There is no stopping her going abroad.
O, konuşmayı kesmedi.
- He didn't stop talking.
Tom bize konuşmayı kesmemizi söyledi.
- Tom told us to stop talking.
Jane çikolataya olan tutkusunu durdurmalıdır.
- Jane must stop giving way to her desire for chocolate.
John bu günlerde çok içiyor. Biz onu artık içmemesi için durdurmak zorundayız.
- John drinks too much these days. We have to stop him from drinking any more.
Tom yolda acil durum duruşu yaptı.
- Tom made an emergency stop on the road.
Buraya Tom'un aptalca bir şey yapmasını engellemeye geldim.
- I came here to stop Tom from doing something stupid.
Onun ona vurmasını engelleyemedik.
- We couldn't stop him from hitting her.
Biz size mâni olmayalım.
- Don't let us stop you.
Ben sana mâni olmayayım.
- Don't let me stop you.
Durmak istesemde duramadım.
- Even if I had wished to stop, I couldn't.
Benimle konuştuğun sürece, iyi, fakat sen durur durmaz, ben acıkırım.
- As long as you're talking to me, it's fine, but as soon as you stop, I get hungry.
Tren o istasyonda durmaz.
- The train doesn't stop at that station.
Bu tren tüm istasyonlarda durur.
- This train stops at all stations.
İçmeye son vermek zorundasın.
- You have to stop drinking.
Ertelemeye son vermek zorundayım.
- I have to stop procrastinating.
Dünya dönmeyi durdursa,ne olacağını tahmin edersin?
- Were the earth to stop revolving, what do you suppose would happen?
Girişte bir araba durdu.
- A car stopped at the entrance.
Lütfen bu saçmalığa bir nokta koy.
- Please put a stop to this nonsense.
Şimdi buna bir nokta koymalıyız.
- We need to put a stop to this now.
Doktor bana sigara içmeyi kesmek zorunda olduğumu söyledi.
- The doctor told me I had to stop smoking.
I stopped at the traffic lights.
The sight of the armed men stopped him in his tracks.
That stop was not planned.
The organ is loudest when all the stops are pulled.
The referees stopped the fight.
He stopped for two weeks at the inn.
The stop in a bulldog's face is very marked.
To achieve maximum depth of field, he stopped down to an f-stop of 22.
He stopped the wound with gauze.
They agreed to see each other at the bus stop.