This is a matter of the utmost gravity.
- Bu son derece bir yerçekimi sorunudur.
The rich have troubles as well as the poor.
- Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır.
The new government has financial troubles.
- Yeni hükümetin malî sorunları var.
How do you feel about the issue?
- Sorun hakkında nasıl hissediyorsun?
Listen to the facts relative to the issue.
- Sorunla ilgili gerçekleri dinleyin.
She kept silent about the problem.
- Sorun konusunda sessiz kaldı.
This problem is worth discussing.
- Bu sorun tartışılmaya değer.
Tom faces many new challenges.
- Tom birçok yeni sorunlarla karşı karşıyadır.
This problem is a real challenge.
- Bu mesele gerçek bir sorundur.
I chose to ignore the problem.
- Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.
I solved this problem with difficulty.
- Ben bu sorunu güçlükle çözdüm.
He had no difficulty in solving the problem.
- Sorunun çözümünde hiç güçlük çekmedi.
Tom causes me a lot of trouble.
- Tom bana çok sorun çıkarıyor.
A traffic accident caused us a lot of trouble.
- Bir trafik kazası, bize bir sürü soruna neden oldu.
He illustrated the problem with an example.
- Sorunu bir örnekle açıkladı.
Illegal immigration is a serious problem in this country.
- Yasadışı göç, bu ülkede ciddi bir sorundur.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
A new affair is agitating the police administration.
- Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.
The question doesn't concern me.
- Sorun beni ilgilendirmez.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
Industrial disputes are still a problem.
- Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.
As you know, I've lost my job, so I'm having trouble paying all my bills.
- Bildiğin gibi, işimi kaybettim, bu yüzden bütün faturalarımı ödemekte sorun yaşıyorum.
Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would.
- Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı.
It's not such a big problem. You're worrying way too much.
- O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.
Don't worry. There's nothing wrong with you.
- Endişelenmeyin. Sizde bir sorun yok.
In case of trouble, please call me.
- Sorun olursa, lütfen beni arayın.
I always rely on him in case there's a problem.
- Bir sorun olması durumunda her zaman ona güvenirim.
There is not an answer for your question.
- Sorun için cevap yok.
Nothing is the matter with the car. It's just that you are a bad driver.
- Arabada sorun yok, sadece sen kötü bir sürücüsün.
Tom argued with Mary about the matter.
- Tom sorun hakkında Mary ile tartıştı.
It's his problem. It's none of my business.
- Bu onun sorunu. Benim işim değil.
The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen.
- Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.