Bir incitici söz ve bir küçümseme hariç, asla daha yumuşak tutkularla konuşmadı.
- He never spoke of the softer passions, save with a gibe and a sneer.
Biraz daha yumuşak konuşur musunuz?
- Would you mind speaking a little softer please?
Bir incitici söz ve bir küçümseme hariç, asla daha yumuşak tutkularla konuşmadı.
- He never spoke of the softer passions, save with a gibe and a sneer.
Biraz daha yumuşak konuşur musunuz?
- Would you mind speaking a little softer please?
Hava yumuşak ve toprak nemli.
- The air is soft, the soil moist.
O, yumuşak bir sesle konuştu.
- She spoke with a soft voice.
Leyla, Sami'yi yumuşakça ağzından öptü.
- Layla kissed Sami softly on the mouth.
Tom Mary ile yumuşakça Fransızca konuştu.
- Tom spoke softly to Mary in French.
Bebeği uyandırmaktan korktuğum için yavaşça yürüdüm.
- I walked softly for fear of waking the baby.
Hafif bir ikindi güneşi, dalların arasından süzülüp pencereden içeri giriyordu.
- The soft afternoon sun came in through the branches of the tree and then the window.
Tom Mary'ye hafifçe fısıldadı.
- Tom whispered softly to Mary.
O yumuşaklık hissi veriyor.
- It is soft to the touch.
Tom alkolsüz içecekleri sever.
- Tom likes soft drinks.
Gözde alkolsüz içkin nedir?
- What's your favorite soft drink?
Tom yaşlılığında yumuşak başlı oluyor.
- Tom is getting soft in his old age.
Leyla çok çekici ve tatlı dilliydi.
- Layla was very charming and soft-spoken.
Humphrey tatlı dilli bir kişidir.
- Humphrey is a softly-spoken person.
At the intersection, there are two roads going to the left. Take the soft left.
There was a soft breeze blowing.
Soft lighting.
My head sank easily into the soft pillow.
When it comes to drinking, he is as soft as they come.
Polish the silver with a soft cloth to avoid scratching.
a soft job.