Sabahleyin bir koşuşturmadan kaçınmak için bugün biraz geç saatlere kadar çalışacağım.
- Today I'm working a little late so as to avoid a rush in the morning.
İşitebilmek için önde oturdu.
- He sat in the front so as to be able to hear.
They're big as houses.
First; original; indigenous; primitive; native; as, the aboriginal tribes of America.