O, parmaklarını çıtırdattı.
- He snapped his fingers.
Tom'un parmaklarını çıtırdattığını duydum.
- I heard Tom snapping his fingers.
Tom birkaç enstantane fotoğraf çekti.
- Tom took a few snapshots.
Bana yolculuğu sırasında çektiği fotoğrafları gösterdi.
- She showed me the snaps which she had taken during her journey.
Tom parmaklarını şakırdattı ve kapıyı gösterdi.
- Tom snapped his fingers and pointed to the door.
Annem çantasını çat diye kapattı.
- Mother closed her purse with a snap.
Ağır vakalarda çatlaklar oluşabilir ya da kırılabilir.
- In severe cases, cracks can form or it can snap apart.
Annem çantasını çat diye kapattı.
- Mother closed her purse with a snap.
Annem çantasını çat diye kapattı.
- Mother closed her purse with a snap.
O, parmaklarını şaklattı.
- She snapped her fingers.
Parmaklarımı şakırdattığımda uyanacaksın.
- When I snap my fingers, you'll wake up.
Beni öyle terslemek zorunda değilsin.
- You don't have to snap at me like that.
Seni terslemek istemedim.
- I didn't mean to snap at you.
Tom kesinlikle anlık kararlar vermede iyidir.
- Tom certainly is good at making snap decisions.
Tom birkaç anlık çekti.
- Tom took a few snapshots.
Bu, karımın plajda bir şipşak resmidir.
- This is a snapshot of my wife on the beach.
Sadece tatil şipşaklarına bakıyordum.
- I was just looking at your holiday snaps.
Anne çantasını bir çıtçıtla kapattı.
- Mother closed her purse with a snap.
When I went to put my coat on at snap time, what should go runnin' up my arm but a mouse.
He snapped a picture of me with my mouth open and my eyes closed.
He can snap the ball to a back twenty yards behind him.
a ginger snap.
He snapped at me for the slightest mistake.
I can fix most vacuum cleaners in a snap.
We pick and snap the green beans and the wives can 'em.