Tom baş aşağı yavaş yavaş yürüyordu.
- Tom was walking slowly with his head down.
O benden ayrılıyordu ve yavaş yavaş yürüyordu.
- She was leaving and was walking slowly from me.
Ordu nehir boyunca yavaşça ilerledi.
- The army slowly advanced across the river.
Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?
- Could you please speak a little bit more slowly?
Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?
- Could you please speak a little bit more slowly?
Lütfen daha yavaş konuşun.
- Please speak more slowly.
Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?
- Could you please speak a little bit more slowly?
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
Döner kavşağın amacı trafiği yavaşlatmaktır.
- The purpose of a roundabout is to slow down traffic.
Şimdi ağırdan alıyorum.
- I'm taking it slow right now.
Onlar sahneyi ağır çekimle gösterdiler.
- They showed the scene in slow motion.
Geçen ay iş biraz yavaştı.
- Business was a little slow last month.
Bu hafta zaman çok yavaş geçti.
- Time passed very slowly this week.
Biraz yavaşlamak isteyebilirsin.
- You may want to slow down a bit.
Yavaşlamak isteyebilirsin.
- You may want to slow down.
Bu günlerde iş çok kesat.
- Business is so slow these days.
İşler gerçekten kesatlaştı.
- Business has really slowed down.
Basketbolla karşılaştırıldığında, beyzbolun biraz yavaş ve sıkıcı olabileceği düşünülebilir.
- Compared to basketball, baseball might be considered a little slow and boring.
Oyun yavaş ve sıkıcıydı.
- The game was slow, and it was also boring.
Saat on dakika geri kalmış.
- The clock is ten minutes slow.
Saatimi ayarlamalıyım. Geri kalmış.
- I must adjust my watch. It's slow.
Cankurtaranlar kırmızı ışıklarda durmak zorunda değiller ama genellikle yavaşlarlar.
- Ambulances don't have to stop at red lights, but they usually slow down.
Yavaşlamamız gerekmiyor mu?
- Shouldn't we slow down?
Sebebi saatimin beş dakika geri kalmasıydı.
- That was because my watch was five minutes slow.
Saatim geri kaldığı için özel ekspresi kaçırdım.
- As my watch was slow, I missed the special express.
Nehir yavaş yavaş denize doğru akar.
- The river flows slowly to the sea.
O benden ayrılıyordu ve yavaş yavaş yürüyordu.
- She was leaving and was walking slowly from me.
Speak more slowly, please.
- Speak more slowly, please!
Please speak more slowly!
- Please speak more slowly.
He that is slow to wrath is of great understanding. --Prov. xiv. 29.
These changes in the heavens, though slow, produced Like change on sea and land, sidereal blast. --Milton.
John is very slow; he is ten seconds behind everybody else when it comes to math.
That clock is slow.
a slow train.
I'm just sitting here with a desk of cards, enjoying a slow afternoon.
... still struggles on his website but slowly ...
... more slowly last year than the year before. The president wants to do well. I understand. ...