Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
- You may be right, but we have a slightly different opinion.
Tom hakkında çok az endişeliyim.
- I'm slightly worried about Tom.
Tom hafiften deli gibi görünüyordu.
- Tom seems slightly distracted.
Hasta, dudaklarını yavaşça kımıldattı.
- The patient moved his lips slightly.
Kule sola doğru hafifçe eğildi.
- The tower leaned slightly to the left.
Şartlar hafifçe farklı olmasına rağmen, bizim deneyin sonucu Robinson'unki ile aynı.
- Although the conditions are slightly different, the result of our experiment was identical with Robinson's.
Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
- My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
Tom, bugün biraz keyfsiz.
- Tom is slightly under the weather today.
On kişi kazada hafif yaralandı.
- Ten people were slightly injured in the accident.
Kule sola doğru hafifçe eğildi.
- The tower leaned slightly to the left.
En küçük hata ölümcül bir felakete götürebilir.
- The slightest mistake may lead to a fatal disaster.
En küçük bir fikrim yok.
- I don't have the slightest idea.
En ufak bir şüphe olmadan, rüya daha önceki hayattan bir hatıraydı.
- Without the slightest doubt, the dream was a memory from a previous life.
Ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim yok.
- I don't have the slightest idea what to do.
He was slightly built, but tall.
He weighed slightly less than his wife who was a foot shorter.
Tom is slightly overweight.
- Tom is slightly overweight.
a slight (i.e., not severe) pain.
... slightly is that another way to think about ...
... comfortable lives ever so slightly more comfortable. ...