O, bir oturuşta on kutu mısır gevreğini bitirebilir.
- He can finish ten boxes of corn flakes in one sitting.
Oturmak istiyor musunuz?
- Do you want to sit down?
Tom her zaman ön sırada oturmak ister.
- Tom always wants to sit in the front row.
Tom sabahın erken saatlerinde sahilde oturmayı sever.
- Tom likes sitting on the beach in the early morning.
Akşam yemeği bittiğinde, oturma odasına geçti.
- When dinner was over, we adjourned to the sitting room.
Kolunu katlamış oturuyordu.
- He was sitting with his arms folded.
Oturduğun koltuktaki boya hâlâ ıslak.
- The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
Nerede oturmak istiyorsun?
- Where do you want to sit?
İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
- An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
Pazar günü bir sınava girmek zorunda olduğuma inanamıyorum!
- I can't believe I have to sit an exam on Sunday!
Piyanoda oturan kız benim kızımdır.
- The girl sitting at the piano is my daughter.
Masanın diğer ucunda oturan adam kim?
- Who is the man sitting at the other end of the table?
Thursday adası Avustralya'nın en kuzeyindeki Cape York ve Yeni Gine arasındaki Torres boğazında bulunmaktadır.
- Thursday Island is situated in the Torres Strait between Australia's northernmost Cape York and New Guinea.
Kilise şehrin kenarında bulunmaktadır.
- The church is situated on the edge of town.
Siyah insanlar otobüsün arkasında oturmak ya da doluysa ayakta durmak zorunda kaldılar.
- Black people had to sit in the back of the bus, or stand if the back was full.
Burada karanlıkta tamamen tek başınıza oturarak ne yapıyorsunuz?
- What are you doing sitting here in the dark all by yourself?
Bütün gün ofiste oturarak çok egzersiz yapmam.
- I don't get much exercise sitting in the office all day.
Ziyaretçilerimiz oturma odasında oturuyor.
- Our visitors are sitting in the living room.
Akşam yemeği bittiğinde, oturma odasına geçti.
- When dinner was over, we adjourned to the sitting room.
Otuz dakikadır burada oturmaktayız.
- We've been sitting here for thirty minutes.
Saatlerce bilgisayarın önünde oturmaktan sırtım ağrıyor.
- I have a sore back from sitting in front of the computer too many hours.
In what city is the circuit court sitting for this session.
I'm going to sit for them on Thursday.
I currently sit on a standards committee.
The temple has sat atop that hill for centuries.
After a long day of walking, it was good just to sit and relax.
I need to find someone to sit my kids on Friday evening for four hours.
Sit him in front of the TV and he might watch for hours.
I asked him to sit.
I don’t think it will sit well.
I sat me weary on a pillar's base, / And leaned against the shaft.
The Queen had three sittings for her portrait.