The mist was so dense that I could not see even an inch ahead.
- Sis o kadar yoğundu ki bir inç önümü bile göremiyordum.
A curtain of mist blocked our view.
- Bir sis perdesi bizim görüşümüzü engelledi.
The light of the lamp glimmered in the fog.
- Lambanın ışığı siste parıldıyordu.
The fog prevented him from seeing very far ahead.
- Sis onun çok uzağı görmesini engelledi.
The air was infected with photochemical smog.
- Hava fotokimyasal sis ile enfekte edildi.
In large cities, in London for instance, there is heavy smog.
- Büyük şehirlerde, örneğin Londra'da, ağır dumanlı sis var.
O benim kız kardeşimi oyuncaklarından etti.
- He deprived my little sister of all her toys.
Kız kardeşim şekerleri sever.
- My sister likes sweets.
Mary Tom'un ablasıdır.
- Mary is Tom's older sister.
O onun ablası gibi görünmesine rağmen, gerçekte onun annesidir.
- Though she looks like his older sister, the fact is that she is his mother.
Sen ve kızkardeşin yakın mısınız?
- Are you and your sister close?
Kızkardeşini görmek istiyorum.
- I want to see your sister.