It was so foggy I couldn't tell who it was.
- O kadar sisliydi ki onun kim olduğunu söyleyemedim.
It's too foggy. I can't see a thing.
- Çok sisli. Bir şey göremiyorum.
The mist was so dense that I could not see even an inch ahead.
- Sis o kadar yoğundu ki bir inç önümü bile göremiyordum.
In looking through the mist, I caught a glimpse of my future.
- Sis perdesinin arasından, kendi geleceğim gözüme ilişti.
I could see nothing but fog.
- Sisten başka bir şey göremedim.
London is famous for its fog.
- Londra sisi ile ünlüdür.
Smog hung over Tokyo.
- Tokyo'nun üzerine sis çöktü.
The air was infected with photochemical smog.
- Hava fotokimyasal sis ile enfekte edildi.
Dün kız kardeşim Kobe'ye gitti.
- Yesterday my sister went to Kobe.
O benim kız kardeşimi oyuncaklarından etti.
- He deprived my little sister of all her toys.
Ablam her gün koşuya gider.
- My older sister goes jogging every day.
Ben kahvaltı için yumurta severim, ama ablam yulaf lapası tercih eder.
- I like eggs for breakfast, but my sister prefers oatmeal.
Sen ve kızkardeşin yakın mısınız?
- Are you and your sister close?
O, kızkardeşi Mary'yi aradı.
- He called his sister, Mary.