Tom's way of speaking gets on my nerves.
- Tom'un konuşma şekli benim sinirlerimi bozuyor.
I didn't feel like studying because the noise outside was getting on my nerves.
- Dışarıdaki gürültü sinirime dokunduğu için canım çalışmak istemedi.
He was red with anger.
- Sinirden kıpkırmızı olmuştu.
She angers us with her remarks.
- O, yorumlarıyla bizi sinirlendiriyor.
She is apt to lose her temper.
- Sinirlenmeye eğilimlidir.
He lost his temper and hit the boy.
- Sinirlendi ve çocuğa vurdu.
Nervous people will scratch their heads.
- Sinirli insanlar başlarını kaşırlar.
I became very nervous when I couldn't locate my passport.
- Pasaportumu bulamadığımda çok sinirlendim.
So annoying... Now I get a headache whenever I use the computer!
- Çok sinir bozucu... Ne zaman bilgisayarı kullansam başıma ağrılar giriyor.
Why are you annoying your sister?
- Kız kardeşini niçin sinirlendiriyorsun?
Tom's an irritating person to work with because he'll never admit it when he's made a mistake.
- Bir hata yaptığında onu asla kabul etmeyeceği için Tom birlikte çalışmak için sinir bozucu bir kişi.
Tom is irritating because he always has to have the last word in any argument.
- Tom bir tartışmada her zaman son söze sahip olduğu için sinir bozucudur.
You never know when he's going to throw another tantrum.
- Onun ne zaman sinir krizi geçireceğini hiçbir zaman önceden kestiremezsin.
Google uses a neural network to translate sentences.
- Google, cümleleri çevirmek için bir sinir ağı kullanır.