singular; part of a relatively small number

listen to the pronunciation of singular; part of a relatively small number
Английский Язык - Турецкий язык

Определение singular; part of a relatively small number в Английский Язык Турецкий язык словарь

only
sırf
only
yalnızca

Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir. - AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.

Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi. - Only a few people showed up on time.

only
sadece

Sadece birkaç kişi beni anladı. - Only a few people understood me.

İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika. - Walking from the station to the house takes only five minutes.

only
sade

Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez. - The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.

İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika. - Walking from the station to the house takes only five minutes.

only
yalnız

Yalnızca kütüphanede çalışırım. - I only study in the library.

Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi. - Only a few people showed up on time.

only
{s} biricik

Sen onun biricik arkadaşıydın. - You were his only friend.

O, biricik oğlunu gömdü. - She has buried her only son.

only
{s} bir tek, eşsiz, biricik, yegâne. z
only
bağlaç bir tek
only
safi
only
bir tek

Herkesin gidebileceği bir evi, sığınabileceği bir yuvası var. Benim evim çöllerdir, yurdum çorak topraklar. Kuzey rüzgarı ışığım, yağmurda bir tek paklanırım. - Everyone has a house to go to, a home where they can find shelter. My house is the desert, my home the barren heath. The north wind is my fire, the rain my only bath.

Sorun sadece bir tek şekilde yorumlanabilir. - The question can only be interpreted a single way.

only
ne var ki
only
{s} ancak

Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar. - Only after a long dispute did they come to a conclusion.

O tür bir şeyi yapmaya ancak Tom'un cesareti vardı. - Only Tom would have the guts to do that kind of thing.

only
ama

Sadece tek ağzım ama iki kulağım var. - I only have one mouth, but I have two ears.

Tom çok çalıştı ama sınavda başarısız oldu. - Tom worked hard only to fail the exam.

only
bağlaç bundan başka
only
daha

Tom'un Boston'da sadece bir gecesi daha var. - Tom has only one more night in Boston.

Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım. - If only I had studied harder for the exam.

only
(bağlaç) yalnız, ama, fakat
Английский Язык - Английский Язык
only
singular; part of a relatively small number

    Расстановка переносов

    singular; part of a relatively small num·ber

    Произношение

Избранное