Yalın bir İngilizce ile konuşma yaptı.
- He made a speech in plain English.
eğer basitçe açıklayamıyorsan, onu iyice anlayamamışsın.
- If you can't explain it simply, you don't understand it well enough.
Basitçe yeterli zaman yok.
- There's simply not enough time.
Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
- Would you please explain it more simply?
Geçen gün onun bize söylediğinin tamamen bir anlamı yok, değil mi?
- What he told us the other day simply doesn't make sense, does it?
Şunu kabul edelim ki bu cümle tamamen kötü.
- Let's face it: this sentence is simply bad.
Hastalar çoğunlukla sadece hastalıklarına boyun eğdikleri için ölürler.
- Patients often die simply because they yield to their diseases.
O yemek sadece kutsaldı.
- That meal was simply divine.
Düz İngilizce ile yazmaya çalış.
- Try to write in plain English.
Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.
- I'm just a plain old office worker.
O, partide o kadar komikti ki gerçekten gülmeme engel olamadım.
- He was so funny at the party that I simply couldn't restrain my laughter.
Bugün sadece bir şey yapamayacak kadar çok sıcak.
- It's simply too hot to do anything today.
Kendilerini düşünmekten engellemek için sadece okuyan pek çok insan vardır.
- There are very many people who read simply to prevent themselves from thinking.
Sadece beyaz kağıt yeterli.
- Plain white paper will do.
Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
- I'm just a plain office worker.
Nehir düzlükte menderesler çiziyor.
- The river meanders across the plain.
Üzgünüm ama bu, açıkçası olanaksızdır.
- I'm sorry, but that is simply impossible.
Açıkçası, yapmak istediğim her şeyi yapmak için zamanım yoktu.
- I simply haven't the time to do everything I want to do.
I plain forgot.
That was a simply wonderful dessert.
Simply, he just fired you.
I was simply asking a question.
... redesign a model every time they move something, they'll simply wave their hands and their ...
... For me, what's valuable about social media is simply that-- ...