O, partide o kadar komikti ki gerçekten gülmeme engel olamadım.
- He was so funny at the party that I simply couldn't restrain my laughter.
Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü sadece öpücüğe hakettiği ilgiyi vermiyordur.
- Any man who can drive safely while kissing a pretty lady is simply not giving the kiss the attention it deserves.
Ben sadece okumayı çılgıncasına seviyorum.
- I simply adore reading.
O her zaman çok sade şekilde giyinir.
- She always dresses very simply.
Kendilerini düşünmekten engellemek için sadece okuyan pek çok insan vardır.
- There are very many people who read simply to prevent themselves from thinking.
Basitçe vaz geçemezsin.
- We can't simply give up.
eğer basitçe açıklayamıyorsan, onu iyice anlayamamışsın.
- If you can't explain it simply, you don't understand it well enough.
Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
- Would you please explain it more simply?
Şunu kabul edelim ki bu cümle tamamen kötü.
- Let's face it: this sentence is simply bad.
Geçen gün onun bize söylediğinin tamamen bir anlamı yok, değil mi?
- What he told us the other day simply doesn't make sense, does it?
Açıkçası, yapmak istediğim her şeyi yapmak için zamanım yoktu.
- I simply haven't the time to do everything I want to do.
Üzgünüm ama bu, açıkçası olanaksızdır.
- I'm sorry, but that is simply impossible.
Tom, sade ve basit bir yemek yedi.
- Tom ate plain and simple food.
Bu sadece bu kadar basit.
- It's just that simple.
Tom basit bir ev dizaynı fanatiğidir.
- Tom is a fan of simple home design.
Tom basit sorulara bile cevap veremedi.
- Tom couldn't even answer the simple questions.
Bu küçük hikaye her şeyi açıklamak için çok yalın.
- This little story is too simple to explain everything.
Simply put, Rico was virtually unstoppable in the circle for the Colonials last week.
Fadıl cinayetten ceza almadı. Sade ve basit.
- Fadil got away with murder. Plain and simple.
Tom, sade ve basit bir yemek yedi.
- Tom ate plain and simple food.
İngilizce bir mektup yazmak böyle kolay değildi.
- It was not so simple to write a letter in English.
Bu kitap basit bir İngilizceyle yazılmış. Bu nedenle okuması kolaydır.
- This book is written in simple English, so it's easy to read.
Her şeyden önce, lütfen basit bir kendini tanıtım yap.
- First of all, please do a simple self-introduction.
Kendini zeki sanan bir aptal, basit bir aptaldan daha kötüdür.
- Worse than a simple fool is a fool believing himself intelligent.
O tam olarak o kadar basit değildi.
- It wasn't quite that simple.
Bizler gerçeklerin basit olduğunu düşünme hatasına düşmeye meyilliyiz çünkü basitlik, görevimizin amacı.
- We are apt to fall into the error of thinking that the facts are simple because simplicity is the goal of our quest.
Olağanüstü şeyler asla basit ve sıradan yollarla gerçekleşmez.
- Extraordinary things never happen in simple and ordinary ways.
Olağanüstü şeyler asla basit ve sıradan yollarla gerçekleşmez.
- Extraordinary things never happen in simple and ordinary ways.
Maria çok kibar, sıradan bir kız.
- Maria is a very polite, simple girl.
That was a simply wonderful dessert.
Simply, he just fired you.
I was simply asking a question.
I plain forgot.
That was a symple cause,’ seyde Sir Trystram, ‘for to sle a good knyght for seyynge well by his maystir.’.
There is no simple way to define precisely a complex arrangement of parts, however homely the object may appear to be.
... simply as a different kind of paper which is on the screen, ...
... And we're simply not. ...