O sade bir elbise giymişti.
- She wore a simple dress.
Tom, sade ve basit bir yemek yedi.
- Tom ate plain and simple food.
Tom basit sorulara bile cevap veremedi.
- Tom couldn't even answer the simple questions.
O, basit aritmetiği bile yapamadı.
- He couldn't do even simple arithmetic.
Bu küçük hikaye her şeyi açıklamak için çok yalın.
- This little story is too simple to explain everything.
Tom, sade ve basit bir yemek yedi.
- Tom ate plain and simple food.
Fadıl cinayetten ceza almadı. Sade ve basit.
- Fadil got away with murder. Plain and simple.
Buradaki iş oldukça kolaydı.
- The work here is fairly simple.
Bu kitap basit bir İngilizceyle yazılmış. Bu nedenle okuması kolaydır.
- This book is written in simple English, so it's easy to read.
Kendini zeki sanan bir aptal, basit bir aptaldan daha kötüdür.
- Worse than a simple fool is a fool believing himself intelligent.
Neden? O herkesin kendine sorduğu basit soruydu.
- Why? That was the simple question everyone was asking themselves.
O tam olarak o kadar basit değildi.
- It wasn't quite that simple.
Bizler gerçeklerin basit olduğunu düşünme hatasına düşmeye meyilliyiz çünkü basitlik, görevimizin amacı.
- We are apt to fall into the error of thinking that the facts are simple because simplicity is the goal of our quest.
Olağanüstü şeyler asla basit ve sıradan yollarla gerçekleşmez.
- Extraordinary things never happen in simple and ordinary ways.
Maria çok kibar, sıradan bir kız.
- Maria is a very polite, simple girl.
Olağanüstü şeyler asla basit ve sıradan yollarla gerçekleşmez.
- Extraordinary things never happen in simple and ordinary ways.
That was a symple cause,’ seyde Sir Trystram, ‘for to sle a good knyght for seyynge well by his maystir.’.
There is no simple way to define precisely a complex arrangement of parts, however homely the object may appear to be.
... And you do the simplest analysis, ...