Mary'nin kasabayı terk ettiğini ona söylediğimde, Tom gerçekten şaşırmış görünüyordu.
- Tom seemed genuinely surprised when I told him that Mary had left town.
Haberi duyduğunda, o şaşırmış olabilir.
- She may have been surprised when she heard the news.
Şaşırmaktan hoşlanmıyorum.
- I don't like to be surprised.
Şaşırmak, merak etmek, anlamaya başlamaktır.
- To be surprised, to wonder, is to begin to understand.
Haber onu, beni şaşırttığı kadar, çok şaşırttı.
- The news surprised him as much as it did me.
Onun sözleri beni şaşırttı.
- His words surprised me.
Kimse benden daha şaşkın değildi.
- No one was more surprised than me.
Neden bu kadar şaşkınsın?
- Why are you so surprised?