The house is insured against fire.
- Ev yangına karşı sigortalıdır.
It's a good thing you're insured.
- Sigortalı olman iyi bir şey.
We must've blown a fuse.
- Sigortayı attırmış olmalıyız.
No sooner had Tom turned on the TV than the fuse blew.
- Tom televizyonu açar açmaz sigorta attı.
Tom and Mary were plotting to kill Tom's father for the life insurance.
- Tom ve Marry hayat sigortası için Tom'un babasını öldürmek amacıyla kumpas kuruyorlardı.
Insurance makes us remember that the world we live in isn't completely safe; we might fall ill, face danger or encounter the unexpected.
- Sigorta bize içinde yaşadığımız dünyanın tamamen güvenli olmadığını hatırlatıyor; biz hastalanabiliriz ya da beklenmedik şeylerle karşılaşabiliriz.
I'd like to insure this, please.
- Bunu sigortalamak istiyorum, lütfen.
He insured himself for a rainy day.
- O kötü bir gün için kendini sigortalattı.
My house is covered by insurance.
- Benim evim sigortalıdır.
The insurance covers everything here.
- Sigorta buradaki her şeyi kapsar.