Kazada görme yeteneğini yitirdi.
- He lost his sight in the accident.
Kaza onu görme yeteneğinden mahrum bıraktı.
- The accident deprived him of his sight.
Kötü havadan dolayı şehrin görülmeye değer yerlerini görme fikrinden vazgeçtim.
- I gave up the idea of seeing the sights of the city because of the bad weather.
Manzarayı görmelisin.
- You should see the sight.
Hedef görüş alanında.
- The target is in sight.
Onları görüş alanımdan çıkarın.
- Get them out of my sight.
Taze ıstakozun görünüşü iştahımı açtı.
- The sight of fresh lobster gave me an appetite.
Kanın görünüşüne asla dayanamadım.
- I never could stand the sight of blood.
Biz kalabalıkta adamın görüntüsünü kaybettik.
- We lost sight of the man in the crowd.
Görüntüden korkmuştu.
- He was frightened by the sight.
Manzarayı görmelisin.
- You should see the sight.
Manzaraları görmek için geldim.
- I've come to see the sights.
İlk görüşte ona âşık oldu.
- He fell in love with her at first sight.
İlk görüşte ona âşık oldun mu?
- Did you fall in love with her at first sight?
Ham petrol çağının sonu görünümde.
- The end of the era of petroleum is in sight.
Ham petrolün sonu görünümde.
- The end of the age of oil is in sight.
Bir köpeğin sadece bakışı onu korkuttu.
- The mere sight of a dog made her afraid.
Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
- Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
Görünürde bir ağaç yoktu.
- There was not a tree in sight.
Görünürde hiçbir umut yoktu.
- There was no hope in sight.
Allah'ının nazarında bütün insanlar eşittir.
- In the sight of God, all men are equal.
Kötü hava nedeniyle, şehir gezisi düşünceleri terk edildi.
- Because of the bad weather, any thought of sight-seeing in the city was abandoned.
Onun iyi bir görme gücü vardır.
- He has a good eye sight.
Görmek için güzel bir manzaraydı.
- It was a lovely sight to see.
Bir yılanı sadece görmek onu hasta ediyor.
- The mere sight of a snake makes her sick.
Kanın görünüşü onu heyecanlandırdı.
- The sight of blood made her excited.
Manzara benim kanımı dondurdu.
- The sight made my blood freeze.
Taze ıstakozun görünüşü iştahımı açtı.
- The sight of fresh lobster gave me an appetite.
Görünüşte şaşırmış gibi duruyordu.
- She stood astonished at the sight.
Dün, halam görüşünü yeniden kazandı.
- Yesterday, my aunt regained her sight.
Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
- Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
Onu gözden kaybettik.
- We lost sight of him.
O, gözden uzak bir yere sözlüğünü sakladı.
- He hid his dictionary out of sight.
This is a darn sight better than what I'm used to at home!.
He's a really remarkable mean and it's very hard to get him in one's sights;.