O kendi gölgesinden korkuyor.
- She is afraid of her own shadow.
O, hastalığından sonra, eski halinin sadece bir gölgesidir.
- After her sickness, she's only a shadow of her former self.
Kim gölgelerde pusuda bekliyor?
- Who is lurking in the shadows?
Kendilerini gölgelerde sakladılar.
- They hid themselves in the shadows.
Hayaletlerin gölgeleri var mı?
- Do ghosts have shadows?
Tom özel bir dedektif tarafından gölge gibi izlendiğini düşünüyor.
- Tom thinks he's being shadowed by a private detective.
Hayatı ölümden ayıran sınırlar azami karanlık ve belirsizdir. Birinin nerede biteceğini ve diğerinin nerede başlayacağını kim söyleyecek?
- The boundaries which divide Life from Death are at best shadowy and vague. Who shall say where the one ends, and where the other begins?
Tom'un arkasından karanlık bir gölge geçti.
- A dark shadow passed behind Tom.
Hayaletlerin gölgeleri var mı?
- Do ghosts have shadows?
My shadow lengthened as the sun began to set.
Hepaticology, outside the temperate parts of the Northern Hemisphere, still lies deep in the shadow cast by that ultimate closet taxonomist, Franz Stephani—a ghost whose shadow falls over us all.
I immediately jumped into shadow as I saw them approach.
... It is, if you don't have any shadows, you're not standing ...
... And if you are magical, you always have shadows. ...