Whenever she comes back from a journey, she brings a gift for her daughter.
- O, ne zaman bir seyahatten geri gelse, kızı için bir hediye getirir.
Gérard de Nerval wrote Journey to the East.
- Gerard de Nerval Doğuya Seyahat'i yazdı.
I want to travel with you.
- Seninle seyahat etmek istiyorum.
I'll travel across Europe by bicycle this summer.
- Bu yaz Avrupa'ya bisiklet ile seyahat edeceğim.
He set out on a trip.
- O bir seyahata çıktı.
She is saving her money with a view to taking a trip around the world.
- Dünya seyahatine çıkmak amacıyla parasını biriktiriyor.
Traveling makes people knowledgeable.
- Seyahat, insanları bilgili yapar.
Traveling abroad is now more popular.
- Yurt dışında seyahat şimdi daha popüler.
He went on a voyage to America.
- O, Amerika'ya seyahate gitti.
He has a great fancy for travelling.
- Onun seyahat için büyük bir merakı var.
He likes travelling abroad by air.
- O, hava yoluyla yurtdışına seyahat etmekten hoşlanıyor.
I want to travel with you.
- Seninle seyahat etmek istiyorum.
Traveling abroad is one of my favorite things.
- Yurt dışına seyahat etmek benim en sevdiğim şeylerden biridir.
Tom and Mary spent a year traveling around the world.
- Tom ve Mary dünya çapında seyahat ederek bir yıl geçirdi.
I spent more than three-quarters of my summer vacations traveling.
- Yaz tatillerimin dörtte üçünden fazlasını seyahat ederek geçirdim.
If I were rich, I'd pass my time in travelling.
- Zengin olsam zamanımı seyahat ederek geçiririm.
He likes travelling abroad by air.
- O, hava yoluyla yurtdışına seyahat etmekten hoşlanıyor.
She was afraid of travelling alone.
- O yalnız seyahat etmekten korkuyordu.
The travel agent suggested that we take some traveler's checks with us.
- Seyahat acentası yanımıza bazı seyahat çekleri almamızı önerdi.
Let's ask a travel agent.
- Bir seyahat acentasına soralım.
It's very unlikely that Tom will ever want to travel alone.
- Tom'un tek başına seyahat etmek istemesi çok zayıf bir olasılıktır.
I want to travel to the moon.
- Ben aya seyahat etmek istiyorum.