Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
- Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
- Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
Don't set the dogs loose.
- Köpekleri serbest bırakma.
He has led a loose life.
- O, serbest bir hayat yaşadı.
Five prisoners were recaptured, but three others are still at large.
- Beş mahkûm yeniden tutuklandı, ancak diğer üçü hâlâ serbest.
The escaped prisoner is still at large.
- Kaçan tutuklu hala serbest.
He was cleared of all charges and released yesterday.
- Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.
You're welcome to come with me to Boston.
- Benimle Boston'a gelmekte serbestsin.
The prisoner was set at liberty yesterday.
- Tutuklu dün serbest bırakıldı.
The prisoner was set at liberty.
- Mahkûm serbest bırakıldı.
It will be four years before the definite result of beef liberalization emerges.
- Sığır serbestleştirilmesinin kesin sonucu ortaya çıkmadan önce dört yıl olacak.
The magic lamp broke open and the genie was released.
- Sihirli lamba kırılıp açıldı ve cin serbest kaldı.
He opened the cage and set the birds free.
- Kafesi açtı ve kuşları serbest bıraktı.
The prisoner who escaped two days ago is still at large.
- İki gün önce kaçan mahkum hâlâ serbest.
The escaped prisoner is still at large.
- Kaçan tutuklu hala serbest.