I'm afraid you're going to have to release Tom.
- Ne yazık ki Tom'u serbest bırakmak zorunda kalacaksın.
It's worse to send an innocent man to prison than to let a criminal go free.
- Masum bir adamı hapishaneye göndermek bir suçluyu serbest bırakmaktan daha kötüdür.
Police didn't release any additional details.
- Polis herhangi bir ek ayrıntıyı serbest bırakmadı.
They refused to release the hostages.
- Rehineleri serbest bırakmayı reddettiler.
The prisoners were set free.
- Mahkumlar serbest bırakıldı.
Lincoln agreed that all slaves should be freed.
- Lincoln bütün kölelerin serbest bırakılmasını kabul etti.
Mary waited years for Tom to get out of prison and was very happy when he finally got released.
- Mary yıllarca Tom'un hapisaneden çıkmasını bekledi ve sonunda o serbest bırakıldığında çok mutlu oldu.
The prisoner asked to be released early.
- Tutuklu erkenden serbest bırakılmasını istedi.
The prisoners were set free.
- Mahkumlar serbest bırakıldı.
Those prisoners were set free yesterday.
- Şu tutuklular dün serbest bırakıldı.
The terrorists released the hostages.
- Teröristler rehineleri serbest bıraktı.
Don't release that dog.
- O köpeği serbest bırakmayın.
Tom refused to let go.
- Tom serbest bırakmayı reddetti.