serbest

listen to the pronunciation of serbest
Турецкий язык - Английский Язык
free

Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment. - Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.

Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives. - Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.

loose

He let the dog loose in the yard. - O, köpeği bahçede serbest bıraktı.

Don't set the dogs loose. - Köpekleri serbest bırakma.

freewheeling
permissive
free standing
(Bilgisayar) freehand
(Denizbilim) free energy
idled
(Kanun) abeyant
unchained
leger
(Gıda) natural convection
frank
go-as-you-please
clear

He was cleared of all charges and released yesterday. - Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.

go
free and easy
rolling stone
unattached
easy
unconfined
(woman) who behaves in too free-and-easy a way around men
liberal

It will be four years before the definite result of beef liberalization emerges. - Sığır serbestleştirilmesinin kesin sonucu ortaya çıkmadan önce dört yıl olacak.

unbound
freehearted
free; liberated
open

He opened the cage and set the birds free. - Kafesi açtı ve kuşları serbest bıraktı.

The magic lamp broke open and the genie was released. - Sihirli lamba kırılıp açıldı ve cin serbest kaldı.

disengaged
unconstrained, at ease
open, unobstructed
unconfined, free to roam
footloose
quit
unchecked
leisure
go as you please
at large

Five prisoners were recaptured, but three others are still at large. - Beş mahkûm yeniden tutuklandı, ancak diğer üçü hâlâ serbest.

The prisoner who escaped two days ago is still at large. - İki gün önce kaçan mahkum hâlâ serbest.

exempt
free, unrestricted
freely, without hindrance
fetterless
latitudinarian
independent
at liberty

The prisoner was set at liberty. - Mahkûm serbest bırakıldı.

The prisoner was set at liberty yesterday. - Tutuklu dün serbest bırakıldı.

cavalier
freer
welcome

You're welcome to come with me to Boston. - Benimle Boston'a gelmekte serbestsin.

unconstrained
spare
at leisure
fancy-free
degage
leisured
unretained
free to
frees
freelancers
unshackled
freestyle
{s} unhampered
{s} unfettered
broad
{s} untrammelled
liberated
{s} unrestricted
large

The prisoner who escaped two days ago is still at large. - İki gün önce kaçan mahkum hâlâ serbest.

The escaped prisoner is still at large. - Kaçan tutuklu hala serbest.

rakish
{s} unrestrained
{s} unengaged
{s} unencumbered
serbest bölge
(Ticaret) free zone
serbest bırakmak
liberate
serbest bırakmak
set free
serbest bırakmak
{f} release

I'm afraid you're going to have to release Tom. - Ne yazık ki Tom'u serbest bırakmak zorunda kalacaksın.

serbest bırakmak
emancipate
serbest piyasa
street market
serbest akım
free flow
serbest akış
free flow
serbest akış
free flowing
serbest akış
(Tıp) free-flowing
serbest asit
(Tıp) free acid
serbest ateş
(Askeri) fire at will
serbest atış
(Spor) foul shot
serbest biçim
(Bilgisayar) free format
serbest dalış
(Denizbilim) free-diving
serbest dalış
(Askeri) skin diving
serbest dalış
(Spor) skin dive
serbest düşme
(Fizik,Teknik) free fall
serbest düşü
free fall
serbest etkinlik
Free activity
serbest form
(Bilgisayar) freeform
serbest form
(Bilgisayar) free form
serbest grup
(Matematik) free group
serbest güreş
catch-as-catch-can
serbest hava
free air
serbest işsiz
at liberty
serbest kalan
(Çevre) breakaway
serbest kireç
(İnşaat,Teknik) free lime
serbest klor
free chlorine
serbest kök
(Gıda,İnşaat) free radical
serbest mal
(Ticaret) free goods
serbest meslek erbabı
freelance
serbest meslek erbabı
self-employed
serbest meslek erbabı
freelancer
serbest meslek mensupları
(Ticaret) self-employed
serbest olmak
be at liberty
serbest pazar
free market
serbest roket
(Askeri) free rocket
serbest sınır
(Askeri) free boundary
serbest yüzey
(Çevre) free surface
serbest zaman
(Askeri) leisure time
serbest çizgi
(Bilgisayar) freehand line
serbest çizim
(Bilgisayar) freeform
serbest çizim
(Bilgisayar) freehand
serbest çizim
(Bilgisayar) freehand line
serbest şiir
(Edebiyat) free verse
serbest antrepo
(Ticaret) free warehouse
serbest cumhuriyet fırkası
(Tarih) The free republican party
serbest dolaşıma giriş beyannamesi
(Ticaret) declaration of release for free circulation
serbest dolaşıma giriş rejimi
(Ticaret) release for free circulation
serbest dolaşımda bulunan eşya
(Ticaret) goods released for free circulation
serbest kürsü
free chair
serbest liman
(Ticaret) free port

A free port was established. - Serbest liman kuruldu

serbest meslek
Self-employment
serbest muhasebeci
Chartered accountant
serbest nazım
free verse
serbest ticaret antlaşması
Free trade agreement
serbest ticaret bölgesi
(Ticaret) free trade area
serbest çalışma
free running
serbest çağrışım
(Psikoloji, Ruhbilim) Free association
serbest aile
permissive parent
serbest alan
unrestricted area
serbest alan
free field
serbest alan
free field overpressure
serbest alkol
(Kimya) free alcohol
serbest arka tekerlek
freewheel
serbest ateş bölgesi
(Askeri) free-fire area
serbest atma
(Askeri) free drop
serbest atma
(Askeri) free dropping
serbest atış
independent fire
serbest atış
free throw
serbest açı
(Mekanik) tool normal clearance angle
serbest baz
(Kimya) freebase
serbest boy
unsupported length
serbest boy
free length
serbest boşluk
free play
serbest buhar
free-steam
serbest burç
(İnşaat) floating bush
serbest bölge
free area
serbest bölge
(Askeri) unrestricted area
serbest bölge
freetrade area
serbest bırakan
emancipatory
serbest bırakma
emancipation
serbest bırakma
release

They refused to release the hostages. - Rehineleri serbest bırakmayı reddettiler.

I'm afraid you're going to have to release Tom. - Ne yazık ki Tom'u serbest bırakmak zorunda kalacaksın.

serbest bırakma
liberation
serbest bırakma
extrication
serbest bırakmak
let go
serbest bırakmak
free

It's worse to send an innocent man to prison than to let a criminal go free. - Masum bir adamı hapishaneye göndermek bir suçluyu serbest bırakmaktan daha kötüdür.

serbest bırakmak
deliver
serbest bırakmak
extricate
serbest bırakmak
deblock
serbest bırakmak
decontrol
serbest bırakmak
set at liberty
serbest bırakmak
discharge
serbest bırakmak
unbind
serbest bırakmak
to set free, to let sb/sth loose, to free, to liberate, to emancipate, to release
serbest bırakmak
(hapisten) set at large
serbest bırakmak
relinquish
serbest bırakmak
let go one's hold of
serbest bırakmak
let loose
serbest bırakmak
let off
serbest bırakmak
affranchise
serbest bırakmak
enfranchise
serbest bırakmak
disentangle
serbest bırakmak
manumit
serbest bırakmak
loose
serbest bırakmak
slip
serbest bıraktırmak
unfetter
serbest bırakılma
manumission
serbest bırakılmış
freed
serbest cayro
(Askeri,Havacılık) free gyro
serbest dans
carpet dance
serbest darp
(Ticaret) gratuitous coinage
serbest darp
(Ticaret) free coinage
serbest değişim bölgesi
(Hukuk) free zone of exchange
serbest dolaşım hakkı
(Hukuk) the right to move freely
serbest dönen
(Otomotiv) free rolling
serbest dövme
open die forging
serbest düşünceli
large-minded
serbest düşünceli kimse
libertine
serbest düşüş
free fall
serbest egzoz
free exhaust
serbest el
freehand
serbest elektron
free electron
serbest emek
(Ticaret) free labour
serbest empedans
free impedance
serbest enerji
free energy
serbest fikir
free thought
serbest fikirli
liberal
serbest fikirli
open-minded
serbest flanş
(Havacılık) free flange
serbest formda beste
novelette
serbest gezinen
free-range
serbest geçit
(gemi) fairway
serbest geçiş
fairway
serbest geçiş belgesi
(gemi) navicert
serbest güreş
catch-as-catch-can (wrestling)
serbest güreş
all wrestling
serbest güreş
catch-as-catch-can wrestling, catch-as-catch-can
serbest hacim
(Kimya) free volume
serbest hareket
free motion
serbest hareket etmek
float
serbest hisse
free share
serbest hız
free speed
serbest kadro
(Kanun) free staff list
serbest kalma
liberation
serbest kalma
disentanglement
serbest kalma
disengagement
serbest kalma
release
serbest kalmak
come loose
Турецкий язык - Турецкий язык
(Osmanlı Dönemi) Sıkılmayan
(Osmanlı Dönemi) f. Kayıtsız. Başıboş. İstediği gibi hareket edebilen
(Osmanlı Dönemi) Engelsiz
Hiçbir şarta bağlı olmayan, istediği gibi davranabilen, erkin
Ağırbaşlı olmayan, hoppa (kadın)
Zamanını istediği gibi kullanabilen, yapacak bir işi olmayan
Ağırbaşlı olmayan, hoppa
Rahat, özgür, bağımsız bir biçimde
Rahat, özgür, bağımsız bir biçimde: "Ötekilere de pek serbest davranır isem de, onlar benden utanırlar."- M. Ş. Esendal
Tutuklu veya bağımlı olmayan, özgür, hür
Bazı kurallara bağlı olmayan
Kandaki taşıtıcı proteinlere bağlı olmayan T 3 hormonu
Hareketi herhangi bir biçimde engellenmeyen
Sıkılmadan, şaşırmadan konuşan ve davranan
serbest cumhuriyet fırkası
(Tarih) Serbest Cumhuriyet Fırkası Cumhuriyet döneminde kurulan ve çok partili siyasal yaşama geçiş yolunda ikinci deneme olan siyasi partidir
serbest meslek
Resmî veya yarı resmî meslekler dışında kalan meslek veya iş
serbest çağrışım
(Psikoloji, Ruhbilim) Psikolojik tedavilerde kullanılan ve hastadan, mantıklı veya birbiriyle ilişkili olup olmadığına bakmaksızın aklına gelen her şeyi söylemesinin istendiği, bu yolla kurulacak diyalog yardımıyla hastalığın teşhis edilmeye çalışıldığı teknik
serbest bölge
Bir ülkenin gümrük sınırları dışında konuşlandırılan ve ticaret rejimi açısından kısmen veya tamamen gümrük mevzuatı dışındaki düzenlemelere tâbi olan, uluslararası liman veya hava alanına yakın yerlerde kurulan bölge, açık bölge, serbest mıntıka
serbest elektron
Doğal elektrik yükünün oluşturduğu demetler
serbest enerji
Kullanımı belli kurallara bağlı olmayan enerji
serbest güreş
Tehlikeli olabilecek bazı oyunların dışında vücudun her yanına oyun uygulanabilen bir güreş türü
serbest kart
Giriş kartı
serbest mıntıka
Serbest bölge
serbest nazım
Vezin ve kafiye gibi klasik ve bağlayıcı kuralları bir kenara iten şiir tarzı
serbest su
Ağacın göze boşluğunda toplanan su
serbest vuruş
Bir oyuncunun kural dışı davranışta bulunması üzerine, kural dışı davranışın yapıldığı noktadan karşı takım oyuncularının yaptığı vuruş, frikik
serbest yük
Belli sınırlamalara bağlı kalmayan yük
serbest çalışma
Belli bir iş yerine bağlı kalmaksızın yapılan iş
Serbest bölge
açık bölge
serbest bırakmak
tahliye etmek
serbest
Избранное