Söylediğinin anlamı yok.
- What you are saying does not make sense.
Bana göre bir anlamı yok.
- It doesn't make sense to me.
Bir köpek keskin bir koku alma duyusuna sahiptir.
- A dog has a sharp sense of smell.
Tom'un yön duyusu yok.
- Tom has no sense of direction.
Onun keskin bir iş algısı var.
- She has a keen business sense.
Köpekbalıkları kanı algılayabilir.
- Sharks can sense blood.
Bir şeyin yanlış olduğunu hissediyorum.
- I sense that something is wrong.
Görevli memur arkasından yaşlı bir adamın geldiğini hissetti.
- The police officer on duty sensed an elderly man coming up behind him.
Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır.
- The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful.
Tom'un modern resim için estetik duygusu vardır.
- Tom has an aesthetic sense for modern painting.
Tom Mary'nin sağduyudan yoksun olduğunu düşünüyor.
- Tom thinks Mary lacks common sense.
Tom Mary'nin ondan yapmasını istediğini yapmak için oldukça çok fazla sağduyuya sahiptir.
- Tom has way too much common sense to do what Mary's asking him to do.
Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.
- Living the kind of life that I live is senseless and depressing.
Oxford İngilizce sözlüğüne göre 'set' kelimesinin 430 farklı anlamı ya da manası var.
- According to the Oxford English Dictionary, the word 'set' has 430 different meanings or senses.
Bir vazife şuuru hissediyorum.
- I feel a sense of duty.
Gerçekten onun ne kastettiğini anlamak için yeterli aklı vardı.
- She had enough sense to understand what he really meant.
O anda gerçeklik duyumu yitirdim.
- I lost my sense of reality at that moment.
İyi bir koku alma duyum var.
- I have a good sense of smell.
Öğretmenimizin harika bir espri anlayışı var.
- Our teacher has a wonderful sense of humor.
Onun espri anlayışı yoktur.
- He has no sense of humor.
Tom bir şeyin yanlış olduğunu sezdi.
- Tom sensed that something was wrong.
Sami bir şeyin çok yanlış olduğunu sezdi.
- Sami sensed that something was very wrong.
Onun yön duygusu yoktur.
- He has no sense of direction.
Benim bir yön duyum yok bu yüzden her zaman bir pusula ile seyahat ederim.
- I have no sense of direction so I always travel with a compass.
Ben Marika'nın mizah anlayışını sevdim.
- I loved Marika's sense of humor.
Tom'un bir mizah anlayışı olduğunu bana söylemedin.
- You didn't tell me Tom had a sense of humor.
Tom sadece ne olduğunu anlamaya çalıştı.
- Tom tried to make sense of what just happened.
Gerçekten onun ne kastettiğini anlamak için yeterli aklı vardı.
- She had enough sense to understand what he really meant.
Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.
- Living the kind of life that I live is senseless and depressing.
Bana pek mantıklı gelmiyor fakat Tom koleje gitmemeye karar verdi.
- It doesn't make much sense to me, but Tom has decided not to go to college.
İşsizlik hakkında bir şey yapılması gerektiğine dair genel bir kanı vardır.
- There's a general sense that something should be done about unemployment.
Köpekbalıkları kanı algılayabilir.
- Sharks can sense blood.
İyi niyetinden şüpheliyim.
- I doubt your good sense.
Tom'un yağmurdan dolayı içeri gelmeye niyeti yoktu.
- Tom didn't have the sense to come in out of the rain.
She immediately sensed her disdain.
a sense of security.
... have to instill in our kids a sense of educational excellence. ...
... near the banks of the bus porous drawn by the sense of spices ...